Kod adı Windows mu?
ABD Türkiye'yi nasıl vuracak?
2050 yılı planlarında neler var?
Medyafaresi adlı internet sitesinin yazarı Hasan Tahsin çok önemli
bilgileri açıklıyor!!!
Adamlar 2050 yılını bile planlamışlar. Ama ilk önce Türkiye’yi
vuracaklar. İran falan bahane. ‘İran’a saldıracağız’ diyerek Türkiye’nin
stratejik noktalarına yerleşip, Türkiye’yi hiç beklenmeyen bir zamanda
basit bir nedenle vuracaklar.
ABD TÜRKİYE’Yİ VURACAK !
Geçtiğimiz günlerde hiç ummadığım bir yerde Türkiye’den tanıdığım
eski bir arkadaşıma rastladım. Türkiye’nin seçkin üniversiteleriden
birinin bilgisayar mühendisliği bölümünü başarıyla bitirdikten sonra
master için ABD’ye gelmişti. Aynı zamanda zehir gibi zekiydi. O günden
sonra ilk kez karşılaştığım bu eski dostumun anlattıkları karşısında
tüylerim diken diken oldu.
İsmini vermeyeceğim dostumdan Osman olarak bahsedeceğim.
Karşılaştığımızda Osman’ın hali perişandı. Tanıdığım eski Osman değildi,
bir şeylerden kaçıyor veya gizleniyor gibiydi. “Ne oldu bu halin de
ne?” diye sorunca başta anlatmak istemedi. Kaçamak cevaplarla yetindi.
Biraz üsteleyince, “Bir yerlerde oturalım, bir kahve içelim. Sana
anlatacağım önemli şeyler var” dedi.
Bana kısaca ABD’ye geldikten sonra yaşadıklarını anlattı. Master
eğitimine başladıktan sonra her öğrenci gibi paraya ihtiyacı olduğunu ve
bir yazılım firmasında iş bulduğunu söyledi. Burada gösterdiği başarılı
çalışmalardan sonra bir kaç firma değiştirdiğini ve daha sonra Windows
için dışarıdan fason yazılım hazırlayan bir şirkete geçtiğini anlattı.
Sonra bir gün şirket sahibiyle beraber daha önce tanımadığı bir kaç
kişinin kendisiyle görüştüğünü, bu kişilerin özel yazılımlar
hazırladığından bahsetti. Osman ile aramızda geçen konuşmaları
özetleyerek aktarıyorum:
- Baştan hiçbir şey anlamadım. Bana ‘bizimle çalış, sana iki
misli para’ dediler. Ben de kabul ettim. Zaten öğrenci olduğum için
paraya ihtiyacım vardı. Bir kaç gün sonra telefon açıp beni başka bir
adresteki başka bir şirkete çağırdılar. ‘Artık burada çalışacaksın’
dediler. Ben de kabul ettim. Bana başta basit yazılım işleri verdiler.
Yaklaşık altı ay bu şekilde çalıştım. Sonra bir gün ‘Bunu yazabilir
misin?’ diye bir dosya verdiler. Dosya basit bir hacker programıydı.
Anladığım kadarıyla bir nevi beni yemliyorlardı. Yani bilgi sızdırıp
sızdırmadığımın peşindeydiler. Bu işlerde güven çok önemli. Benim amacım
para olduğu için oralı bile olmadım ne verdilerse yaptım. Bir gün
işlerimi bitirdikten sonra bilgisayar sisteminde bir kaç dosyayı göz
atmak istedim. Bazıları şifreliydi. Bir kaç tanesini açmayı başardım.
Bazı kodlar vardı, bir kaçını not ettim ama üzerinde durmadım. Bir akşam
evde uyuyamadım, internette kodları araştırmaya başladım. Hepsi
bilgisayarlarda kullanılan işlemcilerin kodlarıydı. Bir kaç dosyaya daha
gözattım bunlar da windows kodlarıydı.
- Eee yani? Diye söze girdim.
- Yanisi bunlar hangi işlemciyle beraber hangi windows
yazılımın kullanıldığını biliyorlar.
- Bilsinler sorun ne?
- O bilgisayarda ne var ne yok internetten bazen
güncelleme adı altında bazen de virus update adı altında çekip
alıyorlar. Düşünsene bu adamlar senin yatak odanda adeta.
- Bak ben bu işlerden anlamam ne demek istediğini açık söyle
ne oluyor böylece?
- Abi sen durumu anlayamadın. Bu adamlar Türkiye’ye hangi
işlemci, hangi windos yazılımı satıldığını biliyorlar. Ayrıca bu işlemci
ve yazılımları hangi devlet kurumunun kullandığını da biliyorlar.
Genelkurmay da aynı sistemleri kullanıyor. Bu adamlar Genelkurmay, Deniz
Kuvvetleri, Kara kuvvetleri, Hava Kuvvetleri aklına gelen bütün
stratejik kurumları bu yolla izliyorlar. En gizli dosyaları bile
görebiliyorlar. Kaç tane asker var, kaç tane hangi türden silah var, kaç
tane uçak uçabiliyor. Bunların hangi parçaları eksik, kaç tane
denizaltı var, bunların hangileri çalışır durumda ve gücü ne, kaç tanesi
göstermelik, hangi sınırda kaç tane asker var, askeri birliklerin
harekat planları, savaş stratejileri. Bunları sen biliyor musun? Ama bu
adamlar biliyor.
- Peki sen bu adamların Genelkurmay’ı izlediklerini nereden
öğrendin?
- Amerikalılar da aynı bilgisayarları kullanıyorlar. Onların
yazılımlarıyla onların dosyalarına girdim. Adamlar 2050 yılını bile
planlamışlar. Ama ilk önce Türkiye’yi vuracaklar. İran falan bahane.
‘İran’a saldıracağız’ diyerek Türkiye’nin stratejik noktalarına
yerleşip, Türkiye’yi hiç beklenmeyen bir zamanda basit bir nedenle
vuracaklar. Ben o yüzden kaçıyorum. Bu adamlar heryerde beni arıyor. Bu
dosyalara girdiğimi öğrenmişler. Beni bulmaya çalışıyorlar..
- Sen ne dediğinin farkında mısın? Bu nasıl bir durum
böyle?
- Abi Bush tam bir deli. Pentagon’un planlarında ilk
sırada Türkiye var. Bunu kimse anlamak istemiyor.
Gözlerim yuvalarından fırlamış gibiydi. Aklıma birden Matrix
filminin sahneleri geldi. “Acaba bizler sonu önceden bilinen bir oyunun
figüranları mıyız?” sorusu beynimi kemirmeye başladı. Osman’ın durumu,
daha önce de söylediğim gibi hiç de iyi değildi. O anlatıyordu, ben
küçük dilimi yutmamak için kendimi zor tutuyordum. Bir ara Osman’ın
kayışı sıyırmış olabileceğini düşündüm. Ama ya anlattıkları doğru ise?
- Peki şimdi ne yapmayı planlıyorsun?
- Bu ülkeden legal olarak çıkamam, beni buldukları anda
tepeme çökerler. Meksika sınırına gitmeyi planlıyorum. Birilerini
buldum, beni yürüyerek Meksika’ya kaçıracak. Oradan Türkiye’ye
dönebilirsem döneceğim. Bu adamlar beni bulurlarsa yaşatmazlar.
Osman’la vedalaştıktan sonra ayrıldık. Yolda yürürken aklımda hep
Osman’ın anlattıkları vardı. Bana biraz aklını kaçırmış gibi geldi. Ama
benim tanıdığım Osman kolayca aklını oynatabilecek biri değildi. Bir
yandan “Hadi canım sende” diyerek kendimi avutmaya çalışırken, diğer
yandan da aklımdaki o soruya cevap arıyordum:
“Ya bu duyduklarım doğruysa?”
ABD Türkiye'yi nasıl vuracak?
2050 yılı planlarında neler var?
Medyafaresi adlı internet sitesinin yazarı Hasan Tahsin çok önemli
bilgileri açıklıyor!!!
Adamlar 2050 yılını bile planlamışlar. Ama ilk önce Türkiye’yi
vuracaklar. İran falan bahane. ‘İran’a saldıracağız’ diyerek Türkiye’nin
stratejik noktalarına yerleşip, Türkiye’yi hiç beklenmeyen bir zamanda
basit bir nedenle vuracaklar.
ABD TÜRKİYE’Yİ VURACAK !
Geçtiğimiz günlerde hiç ummadığım bir yerde Türkiye’den tanıdığım
eski bir arkadaşıma rastladım. Türkiye’nin seçkin üniversiteleriden
birinin bilgisayar mühendisliği bölümünü başarıyla bitirdikten sonra
master için ABD’ye gelmişti. Aynı zamanda zehir gibi zekiydi. O günden
sonra ilk kez karşılaştığım bu eski dostumun anlattıkları karşısında
tüylerim diken diken oldu.
İsmini vermeyeceğim dostumdan Osman olarak bahsedeceğim.
Karşılaştığımızda Osman’ın hali perişandı. Tanıdığım eski Osman değildi,
bir şeylerden kaçıyor veya gizleniyor gibiydi. “Ne oldu bu halin de
ne?” diye sorunca başta anlatmak istemedi. Kaçamak cevaplarla yetindi.
Biraz üsteleyince, “Bir yerlerde oturalım, bir kahve içelim. Sana
anlatacağım önemli şeyler var” dedi.
Bana kısaca ABD’ye geldikten sonra yaşadıklarını anlattı. Master
eğitimine başladıktan sonra her öğrenci gibi paraya ihtiyacı olduğunu ve
bir yazılım firmasında iş bulduğunu söyledi. Burada gösterdiği başarılı
çalışmalardan sonra bir kaç firma değiştirdiğini ve daha sonra Windows
için dışarıdan fason yazılım hazırlayan bir şirkete geçtiğini anlattı.
Sonra bir gün şirket sahibiyle beraber daha önce tanımadığı bir kaç
kişinin kendisiyle görüştüğünü, bu kişilerin özel yazılımlar
hazırladığından bahsetti. Osman ile aramızda geçen konuşmaları
özetleyerek aktarıyorum:
- Baştan hiçbir şey anlamadım. Bana ‘bizimle çalış, sana iki
misli para’ dediler. Ben de kabul ettim. Zaten öğrenci olduğum için
paraya ihtiyacım vardı. Bir kaç gün sonra telefon açıp beni başka bir
adresteki başka bir şirkete çağırdılar. ‘Artık burada çalışacaksın’
dediler. Ben de kabul ettim. Bana başta basit yazılım işleri verdiler.
Yaklaşık altı ay bu şekilde çalıştım. Sonra bir gün ‘Bunu yazabilir
misin?’ diye bir dosya verdiler. Dosya basit bir hacker programıydı.
Anladığım kadarıyla bir nevi beni yemliyorlardı. Yani bilgi sızdırıp
sızdırmadığımın peşindeydiler. Bu işlerde güven çok önemli. Benim amacım
para olduğu için oralı bile olmadım ne verdilerse yaptım. Bir gün
işlerimi bitirdikten sonra bilgisayar sisteminde bir kaç dosyayı göz
atmak istedim. Bazıları şifreliydi. Bir kaç tanesini açmayı başardım.
Bazı kodlar vardı, bir kaçını not ettim ama üzerinde durmadım. Bir akşam
evde uyuyamadım, internette kodları araştırmaya başladım. Hepsi
bilgisayarlarda kullanılan işlemcilerin kodlarıydı. Bir kaç dosyaya daha
gözattım bunlar da windows kodlarıydı.
- Eee yani? Diye söze girdim.
- Yanisi bunlar hangi işlemciyle beraber hangi windows
yazılımın kullanıldığını biliyorlar.
- Bilsinler sorun ne?
- O bilgisayarda ne var ne yok internetten bazen
güncelleme adı altında bazen de virus update adı altında çekip
alıyorlar. Düşünsene bu adamlar senin yatak odanda adeta.
- Bak ben bu işlerden anlamam ne demek istediğini açık söyle
ne oluyor böylece?
- Abi sen durumu anlayamadın. Bu adamlar Türkiye’ye hangi
işlemci, hangi windos yazılımı satıldığını biliyorlar. Ayrıca bu işlemci
ve yazılımları hangi devlet kurumunun kullandığını da biliyorlar.
Genelkurmay da aynı sistemleri kullanıyor. Bu adamlar Genelkurmay, Deniz
Kuvvetleri, Kara kuvvetleri, Hava Kuvvetleri aklına gelen bütün
stratejik kurumları bu yolla izliyorlar. En gizli dosyaları bile
görebiliyorlar. Kaç tane asker var, kaç tane hangi türden silah var, kaç
tane uçak uçabiliyor. Bunların hangi parçaları eksik, kaç tane
denizaltı var, bunların hangileri çalışır durumda ve gücü ne, kaç tanesi
göstermelik, hangi sınırda kaç tane asker var, askeri birliklerin
harekat planları, savaş stratejileri. Bunları sen biliyor musun? Ama bu
adamlar biliyor.
- Peki sen bu adamların Genelkurmay’ı izlediklerini nereden
öğrendin?
- Amerikalılar da aynı bilgisayarları kullanıyorlar. Onların
yazılımlarıyla onların dosyalarına girdim. Adamlar 2050 yılını bile
planlamışlar. Ama ilk önce Türkiye’yi vuracaklar. İran falan bahane.
‘İran’a saldıracağız’ diyerek Türkiye’nin stratejik noktalarına
yerleşip, Türkiye’yi hiç beklenmeyen bir zamanda basit bir nedenle
vuracaklar. Ben o yüzden kaçıyorum. Bu adamlar heryerde beni arıyor. Bu
dosyalara girdiğimi öğrenmişler. Beni bulmaya çalışıyorlar..
- Sen ne dediğinin farkında mısın? Bu nasıl bir durum
böyle?
- Abi Bush tam bir deli. Pentagon’un planlarında ilk
sırada Türkiye var. Bunu kimse anlamak istemiyor.
Gözlerim yuvalarından fırlamış gibiydi. Aklıma birden Matrix
filminin sahneleri geldi. “Acaba bizler sonu önceden bilinen bir oyunun
figüranları mıyız?” sorusu beynimi kemirmeye başladı. Osman’ın durumu,
daha önce de söylediğim gibi hiç de iyi değildi. O anlatıyordu, ben
küçük dilimi yutmamak için kendimi zor tutuyordum. Bir ara Osman’ın
kayışı sıyırmış olabileceğini düşündüm. Ama ya anlattıkları doğru ise?
- Peki şimdi ne yapmayı planlıyorsun?
- Bu ülkeden legal olarak çıkamam, beni buldukları anda
tepeme çökerler. Meksika sınırına gitmeyi planlıyorum. Birilerini
buldum, beni yürüyerek Meksika’ya kaçıracak. Oradan Türkiye’ye
dönebilirsem döneceğim. Bu adamlar beni bulurlarsa yaşatmazlar.
Osman’la vedalaştıktan sonra ayrıldık. Yolda yürürken aklımda hep
Osman’ın anlattıkları vardı. Bana biraz aklını kaçırmış gibi geldi. Ama
benim tanıdığım Osman kolayca aklını oynatabilecek biri değildi. Bir
yandan “Hadi canım sende” diyerek kendimi avutmaya çalışırken, diğer
yandan da aklımdaki o soruya cevap arıyordum:
“Ya bu duyduklarım doğruysa?”