Spatyum
Spatyuma, tam
anlamıyla karşılamasa da, çeşitli tradisyonlarda öte-alem olarak ifade
edilen ölüm-sonrası ortamın spiritizmdeki ya da deneysel
spiritüalizmdeki karşılığı denebilir. Ruhçu anlayışa göre ruhlar
madde-dışı varlık olduklarından spatyumda 'perispri'leri ile bulunurlar.
Bu bakımdan spiritüalistler spatyumu ruhlar alemi olarak değil,
ölüm-ötesi alem olarak nitelendirirler.
Oluşumu
Ruhçuluğa göre, spatyumun
maddeleri maddenin bilinen üç halinden (katı ,sıvı ve gaz) daha farklı
hallerde olup, bilinen fiziksel maddelere oranla çok daha akıcı, çok
daha az yoğunlukta ve atomik vibrasyonları çok daha hızlı, süptil
maddelerdir. Eski Yunan tradisyonunda bu maddeler için aether terimi
kullanılmıştır. Bu süptil maddelerin düşünceyle, imajinasyon yeteneğiyle
şekil alabileceği kabul edilir.
Öleni bekleyen ilk aşama
Ruhçuluğa göre ölen her insan
ruhu önce, ölmüş olduğunu, daha doğrusu fiziksel bedenini terk etmiş
olduğunu anlayamaz, bir bocalama, kargaşa dönemi geçirir. Bu aşamaya
spiritler “kendiliğinden imajinasyon” aşaması adını vermişlerdir. İşte
ruhçulara göre, cennet ve cehennem sembolleriyle simgelenen, aslında, bu
aşamadaki varlığın kendi imajinasyon yeteneğiyle bilmeden kendisinin
oluşturduğu huzur verici ya da huzursuz edici sahnelerden ibarettir.
Ölüm olayı ile fiziksel bedenini terk etmiş her insan ruhunu spatyumda
vicdani bir hesaplaşma bekler. Fakat burada kendi kendisiyle bir
hesaplaşma sözkonusudur,herhangi bir cezalandırma sözkonusu değildir.
Üst aşama ve ortamlar
Varlığın
tekamül düzeyi elverdiği takdirde ulaşabileceği diğer aşamalar
sırasıyla, "-- Bu mesaj otomatik olarak gelmektedir. -- aşaması",
"şuurlu ve idrakli imajinasyon aşaması" ve nihayet tekamül düzeyi çok
yüksek ruhlara özgü olan "kozalite aşaması" olarak bilinir. Bu son
aşamanın sözkonusu olduğu kozalite planına (ortamına) yükselebilmiş bir
varlık üç boyutlu alemdeki olayların neden sonuç zincirini çözebilecek,
daha doğrusu, bu olayların akışındaki neden-sonuç ilişkilerini açıkça
görebilecek durumdadır. Fakat klasik spiritüalizmdeki öte-alem anlayışı,
öte-alem tasarımı kozalite planında son bulur,yani daha ötedeki bir
ortam kavramı klasik spiritüalizmde mevcut değildir. Neo-spiritüalist
görüşün getirdiği yeni bir kavram, işte bu kozalite planının da ötesinde
bulunduğu varsayılan dört boyutlu alem kavramıdır.
Teozofideki öte-alem tasarımı
Teozoflar
fiziksel alem ile ruhsal alem arasındaki aracı-süptil alem için spatyum
terimini kullanmazlar, bu aracı alemi astral, mantal, kozal plan gibi
çeşitli tabakalar halinde düşünürler. Genel teozofik kabule göre
fiziksel dünya ile ruhsal alem arasındaki bu derecelenme 7 tabakadan
oluşur.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ruh, spadyuma geçip yoğun maddelerin
bağlarından kendini kurtarınca, bilerek ya da bilmeyerek sübjektif
hayatının objektif değerler kazanmış olduğunu görür, yani dünyada kendi
içine dönükken kurduğu hayalleri burada sanki gerçek varlıklarmış gibi
etrafında şekillenmiş halde bulur. Bu işlem için çaba sarf etmesine de
gerek yoktur. Onlar kendiliğinden, adeta otomatik olarak gerçekleşirler.
Ruhun bilerek ya da bilmeyerek yaptığı bir irade darbesi bu iş için
yeterlidir. Söz temsili, bir kitabı düşünen veya isteyen kitabı derhal
karşısında bulur, olayın nasıl gerçekleştiğini bilmesi de şart değildir.
Bir varlık, objektifleşmiş sübjektif hayatında yaşayabildiği gibi,
ilişkide olduğu varlıkların objektifleşmiş sübjektif hayatlarında da
bilerek ya da bilmeyerek yaşayabilir. Spadyumda hayat sonsuz çeşitlilik
arz eder ve ruhlar bundan büyük yarar sağlarlar.
Bir ruhun geçmişi ne
kadar zenginse, yaşadığı deneyimlerle görgü ve bilgisini ne kadar
artırmışsa, spadyum hayatı da o kadar zengin ve güzel olur. Spadyumdaki
ruh, başka bir boyuta geçinceye kadar üç boyutlu dünyalarla sübjektif ve
objektif ilişkilerini devam ettirir. Bu yüzden, üç boyutlu dünyalarla
onların spadyumları arasında sürekli bir ilişki mevcuttur, ilişkinin
şekli ve sayısı ise sonsuzdur. Ama öyle bir an gelir ki ruhun üç boyutlu
alemdeki çalışmaları mükemmelleşmiş, artık üç boyutlu alemden alacağını
almış ve o aleme hakim olmuştur. İşte o zaman ruh bilmediğimiz bazı
şartlar altında alemini değiştirip daha üst boyutlara geçer. Üç boyutlu
alemle ilişkilerini devam ettirmekle birlikte, artık kainatın diğer
alemleriyle doğrudan ilişkiye girmiştir. Bu düzeye gelmiş bir ruhun
dünyamızda enkarne olması artık sözkonusu değildir.
Üç boyutlu
spadyumumuzun ilk aşamadaki niteliği bir nevi şuursuzluk ve karmaşa
halidir. Bu aşamadaki ruhlar kendi anlayışlarına uygun olmayan bir
ortamın tatsız ve sürprizlerle dolu olaylarıyla karşı karşıyadırlar,
şaşkın ve bulanık bir ruh hali içindedirler. Etraflarında olup bitenleri
yalan yanlış yorumlamaya çalışırken olayların nasıl meydana geldiğini
bilmezler, kendileriyle olaylar arasında bağ kuramazlar. Bu bir -- Bu
mesaj otomatik olarak gelmektedir. -- aşamasıdır. Varlıklar birçok
objeyi meydana getirir, ama bunların kendi hayal güçlerinin ürünü
olduğunu anlamazlar. A. Pauchard’ın ”irade dışı imajinatif kreasyon”
dediği bu hale biz ”kendiliğinden imajinasyon yoluyla oluşturulan
imajlar” diyoruz.
Bu aşamadaki yaşam süresini hiçbir ruh tayin
edemez. Bizim zaman ölçülerimize göre pek kısa olan bir süre onların
indinde çeşitli uzunlukta olabilir. Genellikle, ruhlar ne kadar çok
evrimleşmişlerse bu süre o kadar çabuk geçer. Geri düzeydeki bir ruh
için söz konusu süre asırlarca uzun görünür. Belki de dinlerin sözünü
ettiği ıstırapları sinesinde barındıran ahiret spadyumun ilk aşamasıdır,
yani ruhun kendi bilgisi dışında vicdanından koparak hayal gücüyle
meydana getirdiği cennet, araf ve cehennem buradadır!
Spadyumun
ikinci aşamasında da “imajinatif kreasyon” devam eder, hatta evvelkine
oranla artar bile. Fakat bu ilk aşamadaki gibi kendiliğinden olmaz,
burada ruh imajinatif faaliyetlerinin bilincindedir. İkinci aşamada
ruhlar etraflarındaki objelerin nereden geldiğini evrim dereceleri
oranında az çok bilirler. Kendi imajinatif kreasyonlarıyla,
başkalarından gelmiş imajları yine evrim düzeyleri oranında birbirinden
ayırt edebilirler. Bu konulardaki şuurluluk gittikçe gelişen bir seyir
izler. Örneğin, ikinci aşamaya yeni geçmiş geri bir ruh varlığında daha
çok birinci aşamanın özellikleri ağır basar, şuursuzluk hali henüz pek
az değişikliğe uğramıştır. Hatta bazılarında ara sıra yarı netleşen
idrak sürekliliği bir şimşek çakışı gibi gelip geçici olur. Bu tür
ruhlar spadyum hayatının önemli bir kısmını ve belki de hepsini aynı
halde geçirirler. Onların hali, dünyada ne yaptığını bilmeden olayların
ardından sürüklenen insanların haline benzer. Ama bu ruhlar da birinci
aşamadakiler gibi himaye görür ve desteklenirler. Örnekler onların
ikinci aşamadan yukarı çıkamadığını bize gösteriyor. Bu yüzden
spadyumdaki hayatları kısa sürer ve tekrar üç boyutlu dünyalara inerler,
yani tekrar bedenlenirler.
Yine örneklerden anladığımız kadarıyla,
dünyadayken ahlaki ve ruhi bilgilerle, sanatla ve dürüst hareketlerle
manevi varlıklarını donatmamış ve bu yolda hiç çaba harcamamış olanlar,
vakitlerini maddi zevkler peşinde koşarak geçirenler spadyumun geri
düzeyli varlıklarını oluşturmaktadır. Ama bu durumu bir ceza olarak
düşünmemek gerekir, bu nedensellik yasasının uygulanmasından başka bir
şey değildir. Görüldüğü gibi, dünyadayken körü körüne yaşanılan
olayların uygulaması spadyumda yapılmaktadır. Ruhlar bu uygulamalardan
ne kadar yararlanmış olduklarını ancak spadyumdaki uygulama alanına
geçtikten sonra görüp anlayabilirler. Burada alacakları sonuca göre ya
tekrar dünyalara inerler ya da spadyumun üst aşamalarında yollarına
devam ederler.
Spadyumun üçüncü aşamasına nedensellik aşaması
diyebiliriz. Çünkü bu düzeye gelmiş ruhlar, kendileri veya başkaları
tarafından yapılan işlerin mahiyetini araştırmaya ve kainatı idare eden
‘Büyük Sebep’i idrak yolunda ilerlemeye aday duruma gelmişlerdir. Burada
geçen hayat daha çok bir düşünce hayatıdır. Artık ruh milyarlarca yıl
boyunca geçirdiği deneyimleri gözlem altına alarak incelemeye ve
sonuçlar çıkarmaya yönelir. Üç boyutlu alemi idare eden ilahi yasaların
hikmetine nüfuz etmeye çalışır, çünkü üç boyutlu alemin deneyimlerine
artık veda etme yolundadır. Öyle sanıyoruz ki bu aşama üç boyutlu alemin
tüm gereklerini idrak etmiş, sebep-sonuç zincirinin esrarına vakıf
olmuş varlıkların meskenidir.
Fakat ne kadar gelişirlerse gelişsinler
bu aşamadaki varlıklar henüz üç boyutlu idrakten kendilerini
kurtaramamışlardır. Renkler, şekiller, duygu ve düşünceler hep üçüncü
boyuta ait şeylerdir ve o realitenin etkisi altındadır. Acaba bu aşama
ruh hayatının son aşaması olabilir mi? Şüphesiz hayır! İdrakimizin son
sınırını oluşturan bu aşamadan sonra ruhların nasıl, ne şekilde üst
boyutlara geçtiğini bilmiyoruz. Bu aleme dört boyutlu alem diyoruz.
Aldığımız mesajların bu konuda bizi aydınlatacak durumda olmadığını
kabul etmek zorundayız. O alan tüm yeteneklerimizin son bulduğu bir
yerdir. Fakat bu öyle bir son ki, yaratılışın ezeli ve ebedi akışı
içinde belki bir başlangıç bile olamaz!
Kendiliğinden imajinasyon
Kendiliğinden
imajinasyon, spiritüalist terminolojide kullanılan bir terim olup,
neo-spiritüalizm’de “varlığın, iradesi dışında cereyan ettiği izlenimi
veren imajinatif faaliyeti” olarak tanımlanır.
Kendiliğinden
imajinasyon Neo-spiritüalist görüşte varlığın bedenli veya bedensiz
oluşu bakımından iki grupta ele alınarak açıklanır:
1- Fiziksel
bedensiz bir ruh, yani ölüm olayı ile spatyuma geçmiş bir varlık için:
Maddi
bağların baskısından kurtulmuş vicdanın varlığın iradesini etki altına
alıp, şuuraltı imajlarıyla varlığın çevresinde objektif olaylarla dolu
bir dünya yaratması. Klasik spiritüalizm (spiritizm) bu imajinatif
dünyanın teşevvüş halindeki varlığın kendi imajinasyonuyla, fakat
iradesi dışında yaratıldığı görüşüyle bunu “irade-dışı imajinatif
kreasyon” olarak adlandırmıştır. İradesiz imajinasyonun olamayacağı
görüşünden yola çıkan Neo-spiritüalizm’de ise buna “kendiliğinden
imajinasyon” adı verilmiştir.
2- Bedenli bir varlık ya da hipnoz
halindeki bir denek için:
Hipnoz halindeki deneğin
imajinasyonunun operatörce (hipnotizör) sevk ve idare edilme durumu.
Denek, operatörün telkin ettiği imajlara inanır ve o imajları yaşar.
İmajinasyonu yönlendirilen deneğin durumu, spatyumda teşevvüş halinde
bulunan varlığın durumuna benzer. Aradaki tek fark, imajinasyonun bu
kez, vicdanın etkisi altında olma yerine bir başka iradenin (operatörün
iradesi) etkisi altında olmasıdır
Dezenkarnasyon
Dezenkarnasyon,
sözcük anlamıyla “etten ayrılma” anlamına gelip, ölüm denilen olaya
Spiritüalist terminolojide verilen addır; solunum ve kalp atışlarının
durmasıyla anlaşılan bu olay, Spiritüalizm’de “ruh ile yoğun (fiziksel)
beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır.
Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek
anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu
etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı
bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri
kullanılamaz. Spiritüalist terminolojideki terimlerle dezenkarnasyon,
ruhun, perisprisini bedenden çekerek konsantrasyonunu spatyuma
kaydırmasıdır.
Ölümün
spiritüalistlere göre anlamı
Spiritüalist görüşe göre, her
ölüm aynı zamanda bir doğumdur; çünkü fiziksel bedenini terk etmek
spatyumda doğmak demektir. Ruh’un amaç ve etki sahibi, şuurlu ve
madde-dışı bir varlık olduğunu kabul eden pek çok düşünür, deneysel
spiritüalistler gibi, dünya yaşamını geçici bir rüya, ölüm olayını ise
rüyanın bitmesiyle uyanma ve ruhun asli vatanına dönüşü olarak
yorumlamıştır.
Spiritüalistlere
göre dezenkarnasyonun oluşumu
Spiritüalist görüşe göre, ölüm
aşama aşama gerçekleşen bir olay olup, can çekişmesi sırasında insan
maddi belirtiler bakımından ölmüş sayılmasa da, ruh maddeden kısmen
kurtulmuş durumdadır, yani spatyuma -- Bu mesaj otomatik olarak
gelmektedir. -- başlamış durumdadır. Ruh bu sırada adeta iki alemde
yaşıyor gibidir. Bu durum, ruh ve beden ilişkisinin gevşediği hipnozdaki
üç aşamayı andırır: Ölenin “teşevvüş” adı verilen bocalama hali
hipnozdaki telkin aşamasına, öldükten sonraki uyuşukluk hali hipnozdaki
katalepsi aşamasına, spatyumdaki lüsidite hali de hipnozdaki somnambül
aşamasına benzer.
İlk aşama
Teşevvüş
adı verilen hal şöyle açıklanır: Yeryüzündeki son dakikasını bitiren,
gözünü derhal öteki alemde açmaz; bir -- Bu mesaj otomatik olarak
gelmektedir. -- dönemi geçirir. Bu -- Bu mesaj otomatik olarak
gelmektedir. -- aşamasının en belirgin özellikleri, dezenkarne olan
(bedenini terkeden) varlığın, bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaması
ve maddeye bağlılığını, dünyevi alışkanlıklarını (dünyevi düşünme
alışkanlığı vs.) terk edememesi yüzünden girmekte olduğu yeni aleme uyum
gösterememesidir. Bu bocalama, kargaşa haline teşevvüş ve bu aşamaya
“kendiliğinden imajinasyon aşaması” adı verilir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ölüm hakkında vecizeler
“Ölüm,
asıl vatanına ulaşmak için ruhun kurtuluşundan başka bir şey
değildir.(...) Her beşikte bir mezarın tohumu vardır.” (Platon)
“Hiçbir
insan yok olmak için yaratılmamıştır.” (Camille Flammarion)
“Ancak
ölümden sonradır ki, hakikaten yaşamaya başlarız.” (Çiçero)
“Asil
ruhlar için ölüm, karanlık bir tutsaklık yaşamının sona ermesidir.
Dünyada bütün çabalarını kötü işlerde kullanmış olan ruhlar içinse ölüm
bir rahatsızlıktır.” (Plütark)
“Yaşam bir rüyadır, ölüm de bir
uyanış.” (Voltaire)
“Ölüm bütün servetleri denk kılar. Cenaze
töreninin görkemi onları tekrar derecelendirmez.” (Montesquieu)
“Ölmekten
ne korkarsın;korkma , ebedi varsın.(…) Ölür ise ten ölür;canlar ölesi
değil.(...) Kara toprağın altında, gül deren elleri gördüm.” (Yunus
Emre)
“Can, sahrasına vararak tenden ve dünya sıkıntısından
kurtuldu. O âlem, zerre zerre diridir. Her zerresi nükteden anlar, söz
söyler (…) Başsız ayaksız seferler eder, dişsiz dudaksız şekerler
yerdim. Sakinleriyle zahmetsiz zikre, beyinsiz fikre dalar, onlarla
latifeler ederdim. Gözlerim kapalı olarak bir alem görür, elsiz avuçsuz
güller devşirirdim.” (Mevlana Celaleddin Rumi)
“İnsanlar için
gerçek olan dünya yaşamıdır, uykudayken yaşanılanlar birer rüyadır,
spatyumun idrakli ruhları içinse dünya yaşamı bir rüya gibidir." (Allan
Kardec,spiritizmin kurucusu)
Spatyuma, tam
anlamıyla karşılamasa da, çeşitli tradisyonlarda öte-alem olarak ifade
edilen ölüm-sonrası ortamın spiritizmdeki ya da deneysel
spiritüalizmdeki karşılığı denebilir. Ruhçu anlayışa göre ruhlar
madde-dışı varlık olduklarından spatyumda 'perispri'leri ile bulunurlar.
Bu bakımdan spiritüalistler spatyumu ruhlar alemi olarak değil,
ölüm-ötesi alem olarak nitelendirirler.
Oluşumu
Ruhçuluğa göre, spatyumun
maddeleri maddenin bilinen üç halinden (katı ,sıvı ve gaz) daha farklı
hallerde olup, bilinen fiziksel maddelere oranla çok daha akıcı, çok
daha az yoğunlukta ve atomik vibrasyonları çok daha hızlı, süptil
maddelerdir. Eski Yunan tradisyonunda bu maddeler için aether terimi
kullanılmıştır. Bu süptil maddelerin düşünceyle, imajinasyon yeteneğiyle
şekil alabileceği kabul edilir.
Öleni bekleyen ilk aşama
Ruhçuluğa göre ölen her insan
ruhu önce, ölmüş olduğunu, daha doğrusu fiziksel bedenini terk etmiş
olduğunu anlayamaz, bir bocalama, kargaşa dönemi geçirir. Bu aşamaya
spiritler “kendiliğinden imajinasyon” aşaması adını vermişlerdir. İşte
ruhçulara göre, cennet ve cehennem sembolleriyle simgelenen, aslında, bu
aşamadaki varlığın kendi imajinasyon yeteneğiyle bilmeden kendisinin
oluşturduğu huzur verici ya da huzursuz edici sahnelerden ibarettir.
Ölüm olayı ile fiziksel bedenini terk etmiş her insan ruhunu spatyumda
vicdani bir hesaplaşma bekler. Fakat burada kendi kendisiyle bir
hesaplaşma sözkonusudur,herhangi bir cezalandırma sözkonusu değildir.
Üst aşama ve ortamlar
Varlığın
tekamül düzeyi elverdiği takdirde ulaşabileceği diğer aşamalar
sırasıyla, "-- Bu mesaj otomatik olarak gelmektedir. -- aşaması",
"şuurlu ve idrakli imajinasyon aşaması" ve nihayet tekamül düzeyi çok
yüksek ruhlara özgü olan "kozalite aşaması" olarak bilinir. Bu son
aşamanın sözkonusu olduğu kozalite planına (ortamına) yükselebilmiş bir
varlık üç boyutlu alemdeki olayların neden sonuç zincirini çözebilecek,
daha doğrusu, bu olayların akışındaki neden-sonuç ilişkilerini açıkça
görebilecek durumdadır. Fakat klasik spiritüalizmdeki öte-alem anlayışı,
öte-alem tasarımı kozalite planında son bulur,yani daha ötedeki bir
ortam kavramı klasik spiritüalizmde mevcut değildir. Neo-spiritüalist
görüşün getirdiği yeni bir kavram, işte bu kozalite planının da ötesinde
bulunduğu varsayılan dört boyutlu alem kavramıdır.
Teozofideki öte-alem tasarımı
Teozoflar
fiziksel alem ile ruhsal alem arasındaki aracı-süptil alem için spatyum
terimini kullanmazlar, bu aracı alemi astral, mantal, kozal plan gibi
çeşitli tabakalar halinde düşünürler. Genel teozofik kabule göre
fiziksel dünya ile ruhsal alem arasındaki bu derecelenme 7 tabakadan
oluşur.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ruh, spadyuma geçip yoğun maddelerin
bağlarından kendini kurtarınca, bilerek ya da bilmeyerek sübjektif
hayatının objektif değerler kazanmış olduğunu görür, yani dünyada kendi
içine dönükken kurduğu hayalleri burada sanki gerçek varlıklarmış gibi
etrafında şekillenmiş halde bulur. Bu işlem için çaba sarf etmesine de
gerek yoktur. Onlar kendiliğinden, adeta otomatik olarak gerçekleşirler.
Ruhun bilerek ya da bilmeyerek yaptığı bir irade darbesi bu iş için
yeterlidir. Söz temsili, bir kitabı düşünen veya isteyen kitabı derhal
karşısında bulur, olayın nasıl gerçekleştiğini bilmesi de şart değildir.
Bir varlık, objektifleşmiş sübjektif hayatında yaşayabildiği gibi,
ilişkide olduğu varlıkların objektifleşmiş sübjektif hayatlarında da
bilerek ya da bilmeyerek yaşayabilir. Spadyumda hayat sonsuz çeşitlilik
arz eder ve ruhlar bundan büyük yarar sağlarlar.
Bir ruhun geçmişi ne
kadar zenginse, yaşadığı deneyimlerle görgü ve bilgisini ne kadar
artırmışsa, spadyum hayatı da o kadar zengin ve güzel olur. Spadyumdaki
ruh, başka bir boyuta geçinceye kadar üç boyutlu dünyalarla sübjektif ve
objektif ilişkilerini devam ettirir. Bu yüzden, üç boyutlu dünyalarla
onların spadyumları arasında sürekli bir ilişki mevcuttur, ilişkinin
şekli ve sayısı ise sonsuzdur. Ama öyle bir an gelir ki ruhun üç boyutlu
alemdeki çalışmaları mükemmelleşmiş, artık üç boyutlu alemden alacağını
almış ve o aleme hakim olmuştur. İşte o zaman ruh bilmediğimiz bazı
şartlar altında alemini değiştirip daha üst boyutlara geçer. Üç boyutlu
alemle ilişkilerini devam ettirmekle birlikte, artık kainatın diğer
alemleriyle doğrudan ilişkiye girmiştir. Bu düzeye gelmiş bir ruhun
dünyamızda enkarne olması artık sözkonusu değildir.
Üç boyutlu
spadyumumuzun ilk aşamadaki niteliği bir nevi şuursuzluk ve karmaşa
halidir. Bu aşamadaki ruhlar kendi anlayışlarına uygun olmayan bir
ortamın tatsız ve sürprizlerle dolu olaylarıyla karşı karşıyadırlar,
şaşkın ve bulanık bir ruh hali içindedirler. Etraflarında olup bitenleri
yalan yanlış yorumlamaya çalışırken olayların nasıl meydana geldiğini
bilmezler, kendileriyle olaylar arasında bağ kuramazlar. Bu bir -- Bu
mesaj otomatik olarak gelmektedir. -- aşamasıdır. Varlıklar birçok
objeyi meydana getirir, ama bunların kendi hayal güçlerinin ürünü
olduğunu anlamazlar. A. Pauchard’ın ”irade dışı imajinatif kreasyon”
dediği bu hale biz ”kendiliğinden imajinasyon yoluyla oluşturulan
imajlar” diyoruz.
Bu aşamadaki yaşam süresini hiçbir ruh tayin
edemez. Bizim zaman ölçülerimize göre pek kısa olan bir süre onların
indinde çeşitli uzunlukta olabilir. Genellikle, ruhlar ne kadar çok
evrimleşmişlerse bu süre o kadar çabuk geçer. Geri düzeydeki bir ruh
için söz konusu süre asırlarca uzun görünür. Belki de dinlerin sözünü
ettiği ıstırapları sinesinde barındıran ahiret spadyumun ilk aşamasıdır,
yani ruhun kendi bilgisi dışında vicdanından koparak hayal gücüyle
meydana getirdiği cennet, araf ve cehennem buradadır!
Spadyumun
ikinci aşamasında da “imajinatif kreasyon” devam eder, hatta evvelkine
oranla artar bile. Fakat bu ilk aşamadaki gibi kendiliğinden olmaz,
burada ruh imajinatif faaliyetlerinin bilincindedir. İkinci aşamada
ruhlar etraflarındaki objelerin nereden geldiğini evrim dereceleri
oranında az çok bilirler. Kendi imajinatif kreasyonlarıyla,
başkalarından gelmiş imajları yine evrim düzeyleri oranında birbirinden
ayırt edebilirler. Bu konulardaki şuurluluk gittikçe gelişen bir seyir
izler. Örneğin, ikinci aşamaya yeni geçmiş geri bir ruh varlığında daha
çok birinci aşamanın özellikleri ağır basar, şuursuzluk hali henüz pek
az değişikliğe uğramıştır. Hatta bazılarında ara sıra yarı netleşen
idrak sürekliliği bir şimşek çakışı gibi gelip geçici olur. Bu tür
ruhlar spadyum hayatının önemli bir kısmını ve belki de hepsini aynı
halde geçirirler. Onların hali, dünyada ne yaptığını bilmeden olayların
ardından sürüklenen insanların haline benzer. Ama bu ruhlar da birinci
aşamadakiler gibi himaye görür ve desteklenirler. Örnekler onların
ikinci aşamadan yukarı çıkamadığını bize gösteriyor. Bu yüzden
spadyumdaki hayatları kısa sürer ve tekrar üç boyutlu dünyalara inerler,
yani tekrar bedenlenirler.
Yine örneklerden anladığımız kadarıyla,
dünyadayken ahlaki ve ruhi bilgilerle, sanatla ve dürüst hareketlerle
manevi varlıklarını donatmamış ve bu yolda hiç çaba harcamamış olanlar,
vakitlerini maddi zevkler peşinde koşarak geçirenler spadyumun geri
düzeyli varlıklarını oluşturmaktadır. Ama bu durumu bir ceza olarak
düşünmemek gerekir, bu nedensellik yasasının uygulanmasından başka bir
şey değildir. Görüldüğü gibi, dünyadayken körü körüne yaşanılan
olayların uygulaması spadyumda yapılmaktadır. Ruhlar bu uygulamalardan
ne kadar yararlanmış olduklarını ancak spadyumdaki uygulama alanına
geçtikten sonra görüp anlayabilirler. Burada alacakları sonuca göre ya
tekrar dünyalara inerler ya da spadyumun üst aşamalarında yollarına
devam ederler.
Spadyumun üçüncü aşamasına nedensellik aşaması
diyebiliriz. Çünkü bu düzeye gelmiş ruhlar, kendileri veya başkaları
tarafından yapılan işlerin mahiyetini araştırmaya ve kainatı idare eden
‘Büyük Sebep’i idrak yolunda ilerlemeye aday duruma gelmişlerdir. Burada
geçen hayat daha çok bir düşünce hayatıdır. Artık ruh milyarlarca yıl
boyunca geçirdiği deneyimleri gözlem altına alarak incelemeye ve
sonuçlar çıkarmaya yönelir. Üç boyutlu alemi idare eden ilahi yasaların
hikmetine nüfuz etmeye çalışır, çünkü üç boyutlu alemin deneyimlerine
artık veda etme yolundadır. Öyle sanıyoruz ki bu aşama üç boyutlu alemin
tüm gereklerini idrak etmiş, sebep-sonuç zincirinin esrarına vakıf
olmuş varlıkların meskenidir.
Fakat ne kadar gelişirlerse gelişsinler
bu aşamadaki varlıklar henüz üç boyutlu idrakten kendilerini
kurtaramamışlardır. Renkler, şekiller, duygu ve düşünceler hep üçüncü
boyuta ait şeylerdir ve o realitenin etkisi altındadır. Acaba bu aşama
ruh hayatının son aşaması olabilir mi? Şüphesiz hayır! İdrakimizin son
sınırını oluşturan bu aşamadan sonra ruhların nasıl, ne şekilde üst
boyutlara geçtiğini bilmiyoruz. Bu aleme dört boyutlu alem diyoruz.
Aldığımız mesajların bu konuda bizi aydınlatacak durumda olmadığını
kabul etmek zorundayız. O alan tüm yeteneklerimizin son bulduğu bir
yerdir. Fakat bu öyle bir son ki, yaratılışın ezeli ve ebedi akışı
içinde belki bir başlangıç bile olamaz!
Kendiliğinden imajinasyon
Kendiliğinden
imajinasyon, spiritüalist terminolojide kullanılan bir terim olup,
neo-spiritüalizm’de “varlığın, iradesi dışında cereyan ettiği izlenimi
veren imajinatif faaliyeti” olarak tanımlanır.
Kendiliğinden
imajinasyon Neo-spiritüalist görüşte varlığın bedenli veya bedensiz
oluşu bakımından iki grupta ele alınarak açıklanır:
1- Fiziksel
bedensiz bir ruh, yani ölüm olayı ile spatyuma geçmiş bir varlık için:
Maddi
bağların baskısından kurtulmuş vicdanın varlığın iradesini etki altına
alıp, şuuraltı imajlarıyla varlığın çevresinde objektif olaylarla dolu
bir dünya yaratması. Klasik spiritüalizm (spiritizm) bu imajinatif
dünyanın teşevvüş halindeki varlığın kendi imajinasyonuyla, fakat
iradesi dışında yaratıldığı görüşüyle bunu “irade-dışı imajinatif
kreasyon” olarak adlandırmıştır. İradesiz imajinasyonun olamayacağı
görüşünden yola çıkan Neo-spiritüalizm’de ise buna “kendiliğinden
imajinasyon” adı verilmiştir.
2- Bedenli bir varlık ya da hipnoz
halindeki bir denek için:
Hipnoz halindeki deneğin
imajinasyonunun operatörce (hipnotizör) sevk ve idare edilme durumu.
Denek, operatörün telkin ettiği imajlara inanır ve o imajları yaşar.
İmajinasyonu yönlendirilen deneğin durumu, spatyumda teşevvüş halinde
bulunan varlığın durumuna benzer. Aradaki tek fark, imajinasyonun bu
kez, vicdanın etkisi altında olma yerine bir başka iradenin (operatörün
iradesi) etkisi altında olmasıdır
Dezenkarnasyon
Dezenkarnasyon,
sözcük anlamıyla “etten ayrılma” anlamına gelip, ölüm denilen olaya
Spiritüalist terminolojide verilen addır; solunum ve kalp atışlarının
durmasıyla anlaşılan bu olay, Spiritüalizm’de “ruh ile yoğun (fiziksel)
beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır.
Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek
anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu
etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı
bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri
kullanılamaz. Spiritüalist terminolojideki terimlerle dezenkarnasyon,
ruhun, perisprisini bedenden çekerek konsantrasyonunu spatyuma
kaydırmasıdır.
Ölümün
spiritüalistlere göre anlamı
Spiritüalist görüşe göre, her
ölüm aynı zamanda bir doğumdur; çünkü fiziksel bedenini terk etmek
spatyumda doğmak demektir. Ruh’un amaç ve etki sahibi, şuurlu ve
madde-dışı bir varlık olduğunu kabul eden pek çok düşünür, deneysel
spiritüalistler gibi, dünya yaşamını geçici bir rüya, ölüm olayını ise
rüyanın bitmesiyle uyanma ve ruhun asli vatanına dönüşü olarak
yorumlamıştır.
Spiritüalistlere
göre dezenkarnasyonun oluşumu
Spiritüalist görüşe göre, ölüm
aşama aşama gerçekleşen bir olay olup, can çekişmesi sırasında insan
maddi belirtiler bakımından ölmüş sayılmasa da, ruh maddeden kısmen
kurtulmuş durumdadır, yani spatyuma -- Bu mesaj otomatik olarak
gelmektedir. -- başlamış durumdadır. Ruh bu sırada adeta iki alemde
yaşıyor gibidir. Bu durum, ruh ve beden ilişkisinin gevşediği hipnozdaki
üç aşamayı andırır: Ölenin “teşevvüş” adı verilen bocalama hali
hipnozdaki telkin aşamasına, öldükten sonraki uyuşukluk hali hipnozdaki
katalepsi aşamasına, spatyumdaki lüsidite hali de hipnozdaki somnambül
aşamasına benzer.
İlk aşama
Teşevvüş
adı verilen hal şöyle açıklanır: Yeryüzündeki son dakikasını bitiren,
gözünü derhal öteki alemde açmaz; bir -- Bu mesaj otomatik olarak
gelmektedir. -- dönemi geçirir. Bu -- Bu mesaj otomatik olarak
gelmektedir. -- aşamasının en belirgin özellikleri, dezenkarne olan
(bedenini terkeden) varlığın, bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaması
ve maddeye bağlılığını, dünyevi alışkanlıklarını (dünyevi düşünme
alışkanlığı vs.) terk edememesi yüzünden girmekte olduğu yeni aleme uyum
gösterememesidir. Bu bocalama, kargaşa haline teşevvüş ve bu aşamaya
“kendiliğinden imajinasyon aşaması” adı verilir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Ölüm hakkında vecizeler
“Ölüm,
asıl vatanına ulaşmak için ruhun kurtuluşundan başka bir şey
değildir.(...) Her beşikte bir mezarın tohumu vardır.” (Platon)
“Hiçbir
insan yok olmak için yaratılmamıştır.” (Camille Flammarion)
“Ancak
ölümden sonradır ki, hakikaten yaşamaya başlarız.” (Çiçero)
“Asil
ruhlar için ölüm, karanlık bir tutsaklık yaşamının sona ermesidir.
Dünyada bütün çabalarını kötü işlerde kullanmış olan ruhlar içinse ölüm
bir rahatsızlıktır.” (Plütark)
“Yaşam bir rüyadır, ölüm de bir
uyanış.” (Voltaire)
“Ölüm bütün servetleri denk kılar. Cenaze
töreninin görkemi onları tekrar derecelendirmez.” (Montesquieu)
“Ölmekten
ne korkarsın;korkma , ebedi varsın.(…) Ölür ise ten ölür;canlar ölesi
değil.(...) Kara toprağın altında, gül deren elleri gördüm.” (Yunus
Emre)
“Can, sahrasına vararak tenden ve dünya sıkıntısından
kurtuldu. O âlem, zerre zerre diridir. Her zerresi nükteden anlar, söz
söyler (…) Başsız ayaksız seferler eder, dişsiz dudaksız şekerler
yerdim. Sakinleriyle zahmetsiz zikre, beyinsiz fikre dalar, onlarla
latifeler ederdim. Gözlerim kapalı olarak bir alem görür, elsiz avuçsuz
güller devşirirdim.” (Mevlana Celaleddin Rumi)
“İnsanlar için
gerçek olan dünya yaşamıdır, uykudayken yaşanılanlar birer rüyadır,
spatyumun idrakli ruhları içinse dünya yaşamı bir rüya gibidir." (Allan
Kardec,spiritizmin kurucusu)