Gizlix Forum - Bilinmeyenlerin Forumu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Gizlix Forum - Bilinmeyenlerin Forumu

Bilinmeyenlerin keşfedildiği forum


    Spatyum, Kendiliğinden imajinasyon, Dezenkarnasyon

    avatar
    webbilgisi


    Mesaj Sayısı : 100
    Rep : 1
    Kayıt tarihi : 28/03/10

    Spatyum, Kendiliğinden imajinasyon, Dezenkarnasyon Empty Spatyum, Kendiliğinden imajinasyon, Dezenkarnasyon

    Mesaj  webbilgisi Paz Mart 28, 2010 10:59 am

    Spatyum

    Spatyuma, tam
    anlamıyla karşılamasa da, çeşitli tradisyonlarda öte-alem olarak ifade
    edilen ölüm-sonrası ortamın spiritizmdeki ya da deneysel
    spiritüalizmdeki karşılığı denebilir. Ruhçu anlayışa göre ruhlar
    madde-dışı varlık olduklarından spatyumda 'perispri'leri ile bulunurlar.
    Bu bakımdan spiritüalistler spatyumu ruhlar alemi olarak değil,
    ölüm-ötesi alem olarak nitelendirirler.


    Oluşumu
    Ruhçuluğa göre, spatyumun
    maddeleri maddenin bilinen üç halinden (katı ,sıvı ve gaz) daha farklı
    hallerde olup, bilinen fiziksel maddelere oranla çok daha akıcı, çok
    daha az yoğunlukta ve atomik vibrasyonları çok daha hızlı, süptil
    maddelerdir. Eski Yunan tradisyonunda bu maddeler için aether terimi
    kullanılmıştır. Bu süptil maddelerin düşünceyle, imajinasyon yeteneğiyle
    şekil alabileceği kabul edilir.


    Öleni bekleyen ilk aşama
    Ruhçuluğa göre ölen her insan
    ruhu önce, ölmüş olduğunu, daha doğrusu fiziksel bedenini terk etmiş
    olduğunu anlayamaz, bir bocalama, kargaşa dönemi geçirir. Bu aşamaya
    spiritler “kendiliğinden imajinasyon” aşaması adını vermişlerdir. İşte
    ruhçulara göre, cennet ve cehennem sembolleriyle simgelenen, aslında, bu
    aşamadaki varlığın kendi imajinasyon yeteneğiyle bilmeden kendisinin
    oluşturduğu huzur verici ya da huzursuz edici sahnelerden ibarettir.
    Ölüm olayı ile fiziksel bedenini terk etmiş her insan ruhunu spatyumda
    vicdani bir hesaplaşma bekler. Fakat burada kendi kendisiyle bir
    hesaplaşma sözkonusudur,herhangi bir cezalandırma sözkonusu değildir.



    Üst aşama ve ortamlar
    Varlığın
    tekamül düzeyi elverdiği takdirde ulaşabileceği diğer aşamalar
    sırasıyla, "-- Bu mesaj otomatik olarak gelmektedir. -- aşaması",
    "şuurlu ve idrakli imajinasyon aşaması" ve nihayet tekamül düzeyi çok
    yüksek ruhlara özgü olan "kozalite aşaması" olarak bilinir. Bu son
    aşamanın sözkonusu olduğu kozalite planına (ortamına) yükselebilmiş bir
    varlık üç boyutlu alemdeki olayların neden sonuç zincirini çözebilecek,
    daha doğrusu, bu olayların akışındaki neden-sonuç ilişkilerini açıkça
    görebilecek durumdadır. Fakat klasik spiritüalizmdeki öte-alem anlayışı,
    öte-alem tasarımı kozalite planında son bulur,yani daha ötedeki bir
    ortam kavramı klasik spiritüalizmde mevcut değildir. Neo-spiritüalist
    görüşün getirdiği yeni bir kavram, işte bu kozalite planının da ötesinde
    bulunduğu varsayılan dört boyutlu alem kavramıdır.


    Teozofideki öte-alem tasarımı
    Teozoflar
    fiziksel alem ile ruhsal alem arasındaki aracı-süptil alem için spatyum
    terimini kullanmazlar, bu aracı alemi astral, mantal, kozal plan gibi
    çeşitli tabakalar halinde düşünürler. Genel teozofik kabule göre
    fiziksel dünya ile ruhsal alem arasındaki bu derecelenme 7 tabakadan
    oluşur.





    [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


    Ruh, spadyuma geçip yoğun maddelerin
    bağlarından kendini kurtarınca, bilerek ya da bilmeyerek sübjektif
    hayatının objektif değerler kazanmış olduğunu görür, yani dünyada kendi
    içine dönükken kurduğu hayalleri burada sanki gerçek varlıklarmış gibi
    etrafında şekillenmiş halde bulur. Bu işlem için çaba sarf etmesine de
    gerek yoktur. Onlar kendiliğinden, adeta otomatik olarak gerçekleşirler.
    Ruhun bilerek ya da bilmeyerek yaptığı bir irade darbesi bu iş için
    yeterlidir. Söz temsili, bir kitabı düşünen veya isteyen kitabı derhal
    karşısında bulur, olayın nasıl gerçekleştiğini bilmesi de şart değildir.
    Bir varlık, objektifleşmiş sübjektif hayatında yaşayabildiği gibi,
    ilişkide olduğu varlıkların objektifleşmiş sübjektif hayatlarında da
    bilerek ya da bilmeyerek yaşayabilir. Spadyumda hayat sonsuz çeşitlilik
    arz eder ve ruhlar bundan büyük yarar sağlarlar.
    Bir ruhun geçmişi ne
    kadar zenginse, yaşadığı deneyimlerle görgü ve bilgisini ne kadar
    artırmışsa, spadyum hayatı da o kadar zengin ve güzel olur. Spadyumdaki
    ruh, başka bir boyuta geçinceye kadar üç boyutlu dünyalarla sübjektif ve
    objektif ilişkilerini devam ettirir. Bu yüzden, üç boyutlu dünyalarla
    onların spadyumları arasında sürekli bir ilişki mevcuttur, ilişkinin
    şekli ve sayısı ise sonsuzdur. Ama öyle bir an gelir ki ruhun üç boyutlu
    alemdeki çalışmaları mükemmelleşmiş, artık üç boyutlu alemden alacağını
    almış ve o aleme hakim olmuştur. İşte o zaman ruh bilmediğimiz bazı
    şartlar altında alemini değiştirip daha üst boyutlara geçer. Üç boyutlu
    alemle ilişkilerini devam ettirmekle birlikte, artık kainatın diğer
    alemleriyle doğrudan ilişkiye girmiştir. Bu düzeye gelmiş bir ruhun
    dünyamızda enkarne olması artık sözkonusu değildir.

    Üç boyutlu
    spadyumumuzun ilk aşamadaki niteliği bir nevi şuursuzluk ve karmaşa
    halidir. Bu aşamadaki ruhlar kendi anlayışlarına uygun olmayan bir
    ortamın tatsız ve sürprizlerle dolu olaylarıyla karşı karşıyadırlar,
    şaşkın ve bulanık bir ruh hali içindedirler. Etraflarında olup bitenleri
    yalan yanlış yorumlamaya çalışırken olayların nasıl meydana geldiğini
    bilmezler, kendileriyle olaylar arasında bağ kuramazlar. Bu bir -- Bu
    mesaj otomatik olarak gelmektedir. -- aşamasıdır. Varlıklar birçok
    objeyi meydana getirir, ama bunların kendi hayal güçlerinin ürünü
    olduğunu anlamazlar. A. Pauchard’ın ”irade dışı imajinatif kreasyon”
    dediği bu hale biz ”kendiliğinden imajinasyon yoluyla oluşturulan
    imajlar” diyoruz.
    Bu aşamadaki yaşam süresini hiçbir ruh tayin
    edemez. Bizim zaman ölçülerimize göre pek kısa olan bir süre onların
    indinde çeşitli uzunlukta olabilir. Genellikle, ruhlar ne kadar çok
    evrimleşmişlerse bu süre o kadar çabuk geçer. Geri düzeydeki bir ruh
    için söz konusu süre asırlarca uzun görünür. Belki de dinlerin sözünü
    ettiği ıstırapları sinesinde barındıran ahiret spadyumun ilk aşamasıdır,
    yani ruhun kendi bilgisi dışında vicdanından koparak hayal gücüyle
    meydana getirdiği cennet, araf ve cehennem buradadır!

    Spadyumun
    ikinci aşamasında da “imajinatif kreasyon” devam eder, hatta evvelkine
    oranla artar bile. Fakat bu ilk aşamadaki gibi kendiliğinden olmaz,
    burada ruh imajinatif faaliyetlerinin bilincindedir. İkinci aşamada
    ruhlar etraflarındaki objelerin nereden geldiğini evrim dereceleri
    oranında az çok bilirler. Kendi imajinatif kreasyonlarıyla,
    başkalarından gelmiş imajları yine evrim düzeyleri oranında birbirinden
    ayırt edebilirler. Bu konulardaki şuurluluk gittikçe gelişen bir seyir
    izler. Örneğin, ikinci aşamaya yeni geçmiş geri bir ruh varlığında daha
    çok birinci aşamanın özellikleri ağır basar, şuursuzluk hali henüz pek
    az değişikliğe uğramıştır. Hatta bazılarında ara sıra yarı netleşen
    idrak sürekliliği bir şimşek çakışı gibi gelip geçici olur. Bu tür
    ruhlar spadyum hayatının önemli bir kısmını ve belki de hepsini aynı
    halde geçirirler. Onların hali, dünyada ne yaptığını bilmeden olayların
    ardından sürüklenen insanların haline benzer. Ama bu ruhlar da birinci
    aşamadakiler gibi himaye görür ve desteklenirler. Örnekler onların
    ikinci aşamadan yukarı çıkamadığını bize gösteriyor. Bu yüzden
    spadyumdaki hayatları kısa sürer ve tekrar üç boyutlu dünyalara inerler,
    yani tekrar bedenlenirler.
    Yine örneklerden anladığımız kadarıyla,
    dünyadayken ahlaki ve ruhi bilgilerle, sanatla ve dürüst hareketlerle
    manevi varlıklarını donatmamış ve bu yolda hiç çaba harcamamış olanlar,
    vakitlerini maddi zevkler peşinde koşarak geçirenler spadyumun geri
    düzeyli varlıklarını oluşturmaktadır. Ama bu durumu bir ceza olarak
    düşünmemek gerekir, bu nedensellik yasasının uygulanmasından başka bir
    şey değildir. Görüldüğü gibi, dünyadayken körü körüne yaşanılan
    olayların uygulaması spadyumda yapılmaktadır. Ruhlar bu uygulamalardan
    ne kadar yararlanmış olduklarını ancak spadyumdaki uygulama alanına
    geçtikten sonra görüp anlayabilirler. Burada alacakları sonuca göre ya
    tekrar dünyalara inerler ya da spadyumun üst aşamalarında yollarına
    devam ederler.

    Spadyumun üçüncü aşamasına nedensellik aşaması
    diyebiliriz. Çünkü bu düzeye gelmiş ruhlar, kendileri veya başkaları
    tarafından yapılan işlerin mahiyetini araştırmaya ve kainatı idare eden
    ‘Büyük Sebep’i idrak yolunda ilerlemeye aday duruma gelmişlerdir. Burada
    geçen hayat daha çok bir düşünce hayatıdır. Artık ruh milyarlarca yıl
    boyunca geçirdiği deneyimleri gözlem altına alarak incelemeye ve
    sonuçlar çıkarmaya yönelir. Üç boyutlu alemi idare eden ilahi yasaların
    hikmetine nüfuz etmeye çalışır, çünkü üç boyutlu alemin deneyimlerine
    artık veda etme yolundadır. Öyle sanıyoruz ki bu aşama üç boyutlu alemin
    tüm gereklerini idrak etmiş, sebep-sonuç zincirinin esrarına vakıf
    olmuş varlıkların meskenidir.
    Fakat ne kadar gelişirlerse gelişsinler
    bu aşamadaki varlıklar henüz üç boyutlu idrakten kendilerini
    kurtaramamışlardır. Renkler, şekiller, duygu ve düşünceler hep üçüncü
    boyuta ait şeylerdir ve o realitenin etkisi altındadır. Acaba bu aşama
    ruh hayatının son aşaması olabilir mi? Şüphesiz hayır! İdrakimizin son
    sınırını oluşturan bu aşamadan sonra ruhların nasıl, ne şekilde üst
    boyutlara geçtiğini bilmiyoruz. Bu aleme dört boyutlu alem diyoruz.
    Aldığımız mesajların bu konuda bizi aydınlatacak durumda olmadığını
    kabul etmek zorundayız. O alan tüm yeteneklerimizin son bulduğu bir
    yerdir. Fakat bu öyle bir son ki, yaratılışın ezeli ve ebedi akışı
    içinde belki bir başlangıç bile olamaz!




    Kendiliğinden imajinasyon


    Kendiliğinden
    imajinasyon, spiritüalist terminolojide kullanılan bir terim olup,
    neo-spiritüalizm’de “varlığın, iradesi dışında cereyan ettiği izlenimi
    veren imajinatif faaliyeti” olarak tanımlanır.

    Kendiliğinden
    imajinasyon Neo-spiritüalist görüşte varlığın bedenli veya bedensiz
    oluşu bakımından iki grupta ele alınarak açıklanır:

    1- Fiziksel
    bedensiz bir ruh, yani ölüm olayı ile spatyuma geçmiş bir varlık için:

    Maddi
    bağların baskısından kurtulmuş vicdanın varlığın iradesini etki altına
    alıp, şuuraltı imajlarıyla varlığın çevresinde objektif olaylarla dolu
    bir dünya yaratması. Klasik spiritüalizm (spiritizm) bu imajinatif
    dünyanın teşevvüş halindeki varlığın kendi imajinasyonuyla, fakat
    iradesi dışında yaratıldığı görüşüyle bunu “irade-dışı imajinatif
    kreasyon” olarak adlandırmıştır. İradesiz imajinasyonun olamayacağı
    görüşünden yola çıkan Neo-spiritüalizm’de ise buna “kendiliğinden
    imajinasyon” adı verilmiştir.

    2- Bedenli bir varlık ya da hipnoz
    halindeki bir denek için:

    Hipnoz halindeki deneğin
    imajinasyonunun operatörce (hipnotizör) sevk ve idare edilme durumu.
    Denek, operatörün telkin ettiği imajlara inanır ve o imajları yaşar.
    İmajinasyonu yönlendirilen deneğin durumu, spatyumda teşevvüş halinde
    bulunan varlığın durumuna benzer. Aradaki tek fark, imajinasyonun bu
    kez, vicdanın etkisi altında olma yerine bir başka iradenin (operatörün
    iradesi) etkisi altında olmasıdır






    Dezenkarnasyon



    Dezenkarnasyon,
    sözcük anlamıyla “etten ayrılma” anlamına gelip, ölüm denilen olaya
    Spiritüalist terminolojide verilen addır; solunum ve kalp atışlarının
    durmasıyla anlaşılan bu olay, Spiritüalizm’de “ruh ile yoğun (fiziksel)
    beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır.
    Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek
    anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu
    etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı
    bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri
    kullanılamaz. Spiritüalist terminolojideki terimlerle dezenkarnasyon,
    ruhun, perisprisini bedenden çekerek konsantrasyonunu spatyuma
    kaydırmasıdır.



    Ölümün
    spiritüalistlere göre anlamı

    Spiritüalist görüşe göre, her
    ölüm aynı zamanda bir doğumdur; çünkü fiziksel bedenini terk etmek
    spatyumda doğmak demektir. Ruh’un amaç ve etki sahibi, şuurlu ve
    madde-dışı bir varlık olduğunu kabul eden pek çok düşünür, deneysel
    spiritüalistler gibi, dünya yaşamını geçici bir rüya, ölüm olayını ise
    rüyanın bitmesiyle uyanma ve ruhun asli vatanına dönüşü olarak
    yorumlamıştır.




    Spiritüalistlere
    göre dezenkarnasyonun oluşumu

    Spiritüalist görüşe göre, ölüm
    aşama aşama gerçekleşen bir olay olup, can çekişmesi sırasında insan
    maddi belirtiler bakımından ölmüş sayılmasa da, ruh maddeden kısmen
    kurtulmuş durumdadır, yani spatyuma -- Bu mesaj otomatik olarak
    gelmektedir. -- başlamış durumdadır. Ruh bu sırada adeta iki alemde
    yaşıyor gibidir. Bu durum, ruh ve beden ilişkisinin gevşediği hipnozdaki
    üç aşamayı andırır: Ölenin “teşevvüş” adı verilen bocalama hali
    hipnozdaki telkin aşamasına, öldükten sonraki uyuşukluk hali hipnozdaki
    katalepsi aşamasına, spatyumdaki lüsidite hali de hipnozdaki somnambül
    aşamasına benzer.


    İlk aşama
    Teşevvüş
    adı verilen hal şöyle açıklanır: Yeryüzündeki son dakikasını bitiren,
    gözünü derhal öteki alemde açmaz; bir -- Bu mesaj otomatik olarak
    gelmektedir. -- dönemi geçirir. Bu -- Bu mesaj otomatik olarak
    gelmektedir. -- aşamasının en belirgin özellikleri, dezenkarne olan
    (bedenini terkeden) varlığın, bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaması
    ve maddeye bağlılığını, dünyevi alışkanlıklarını (dünyevi düşünme
    alışkanlığı vs.) terk edememesi yüzünden girmekte olduğu yeni aleme uyum
    gösterememesidir. Bu bocalama, kargaşa haline teşevvüş ve bu aşamaya
    “kendiliğinden imajinasyon aşaması” adı verilir.



    [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]



    Ölüm hakkında vecizeler

    “Ölüm,
    asıl vatanına ulaşmak için ruhun kurtuluşundan başka bir şey
    değildir.(...) Her beşikte bir mezarın tohumu vardır.” (Platon)

    “Hiçbir
    insan yok olmak için yaratılmamıştır.” (Camille Flammarion)

    “Ancak
    ölümden sonradır ki, hakikaten yaşamaya başlarız.” (Çiçero)

    “Asil
    ruhlar için ölüm, karanlık bir tutsaklık yaşamının sona ermesidir.
    Dünyada bütün çabalarını kötü işlerde kullanmış olan ruhlar içinse ölüm
    bir rahatsızlıktır.” (Plütark)

    “Yaşam bir rüyadır, ölüm de bir
    uyanış.” (Voltaire)

    “Ölüm bütün servetleri denk kılar. Cenaze
    töreninin görkemi onları tekrar derecelendirmez.” (Montesquieu)

    “Ölmekten
    ne korkarsın;korkma , ebedi varsın.(…) Ölür ise ten ölür;canlar ölesi
    değil.(...) Kara toprağın altında, gül deren elleri gördüm.” (Yunus
    Emre)

    “Can, sahrasına vararak tenden ve dünya sıkıntısından
    kurtuldu. O âlem, zerre zerre diridir. Her zerresi nükteden anlar, söz
    söyler (…) Başsız ayaksız seferler eder, dişsiz dudaksız şekerler
    yerdim. Sakinleriyle zahmetsiz zikre, beyinsiz fikre dalar, onlarla
    latifeler ederdim. Gözlerim kapalı olarak bir alem görür, elsiz avuçsuz
    güller devşirirdim.” (Mevlana Celaleddin Rumi)

    “İnsanlar için
    gerçek olan dünya yaşamıdır, uykudayken yaşanılanlar birer rüyadır,
    spatyumun idrakli ruhları içinse dünya yaşamı bir rüya gibidir." (Allan
    Kardec,spiritizmin kurucusu)

      Forum Saati Perş. Eyl. 19, 2024 7:12 pm