Gizlix Forum - Bilinmeyenlerin Forumu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Gizlix Forum - Bilinmeyenlerin Forumu

Bilinmeyenlerin keşfedildiği forum


    Ruh, Fantom, Perispri

    avatar
    webbilgisi


    Mesaj Sayısı : 100
    Rep : 1
    Kayıt tarihi : 28/03/10

    Ruh, Fantom, Perispri Empty Ruh, Fantom, Perispri

    Mesaj  webbilgisi Paz Mart 28, 2010 10:59 am

    Spiritüalist anlayıştaki ruh kavramı

    Ruhun
    varlığını ruhçu (spiritüalist) görüşlerin hepsi de kabul etmekle
    birlikte, bir kısmı ruhun orijinal ve kendine özgü olduğunu, bir kısmı
    da tekrar bedenlenmesinin bir yasa olduğunu kabul etmez. Ruh’un çeşitli
    tanımları şunlardır:

    Maddeciliğe göre: Ruh yoktur ya da maddenin
    bir ürünü olabilir.

    Felsefi spiritüalizme göre: Ruh, maddeye
    biçim veren, maddi mekanda yer işgal etmeyen, parçalara ayrılmayan,
    soyut, etki gücü olan bir varlıktır.

    Neo-spiritüalizm’e göre:
    Ruhlar, İlahi irade yasaları’nın gerekleri kapsamında, görgü ve
    deneyimlerini arttırmak üzere madde kainatında bedenlenen, amaç ve etki
    sahibi, şuurlu ve madde-dışı varlıklardır. Ruhlar madde-dışı varlıklar
    olmakla birlikte, hiçbir ruh madde kainatında asla maddeden soyutlanmış
    bir durumda bulunamaz. Bu bakımdan ruh ve madde ayrılığından değil, ruh
    ve maddenin birliğinden söz edilmelidir.

    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]




    İslami anlayıştaki ruh kavramı

    Ruh,
    çoğu felsefi ve dini düşünceye göre maddesel olmayan, elle tutulamayan,
    gözle görülemeyen fakat varlığına inanılan; ayrıca yaşayan her varlığın
    içinde ve temelinde olduğuna inanılan olgudur.

    Ruh genel olarak
    sonsuz ve ölümsüz kabul edilir. Ruh düşüncesi veya inancı ölüm sonrası
    hayat veya ahiret inancıyla yakından ilgilidir. Fakat bu konuda
    düşünceler çok geniş olarak değişir hatta aynı dinde bile ölümden sonra
    ruha ne olacağı tartışma konusu olabilir. Dinlerin çoğunluğu ruhu madde
    dışı görür ancak bir bölüm de ruhun madde olduğunu savunur. Ruhun
    ağırlığını ölçmeye kalkan bilim adamları da vardır. Müslümanlar arasında
    "ruh" kavramı, tasavvuf ekollerinin etkisiyle, "nefs"in karşılığı bir
    olgu olarak algılanır olmuştur. Buna göre, "nefs/nefis" insanın şeytana
    açık olumsuz yanıdır ve onu kötülüklere/günahlara sürükler. Ruhu bu
    etkiler altında bulunan insanın kurtuluşa erebilmesi mümkün değildir,
    çünkü beden hapsine tutuklanmıştr. Bu tutuklanmadan kurtulup kurtuluşa
    ermesi, teknik deyimiyle "fenafillah/tanrıda yok olmak" ve böylece
    "bekabillah/tanrıyla kalıcılaşmak" için kesinlikle ruhun arındırılması
    gerekir. Bunun için de adına seyrüsluk denilen ve bir mürşidin
    yönlendirmesiyle/denetiminde gerçekleştirilen süreçte zikir ve riyazet
    yöntemlerine baş vurulur. Buysa, insan ruhunun küllî/tanrısal ruhtan
    ayrıldığı ve tekrar ona kavuşmakla huzur bulabileceği savı üzerine
    kurgulanmış "gelenek" diye anılan ve ucu ta animizme dek varan bir
    inanıştan kaynaklanan bir anlayıştır. Kızılderili, kelt ve benzeri
    topluluklar da dahil olmak üzere hemen tüm eski dinlerde görülen bu
    inanç, günümüzde belirgin bir biçimde Hinduizm'de olmak üzere gerek
    yahudi, gerek hıristiyan ve gerek islâm tasavvuf kolları arasında halen
    yaşamaktadır. İslâm'ın temel inançlarını belirlemiş olan Kur'an-ı
    Kerim'e göre ise, böyle bir ruh telakkisi yoktur. Nitekim, orada "sana
    'ruh'tan soruyorlar; de ki: o, Allah'ın emrindendir; onun hakkında size
    çok az şey bildirimiştir" denilerek, "ruh"un bir "şey/fenomen" değil,
    bir "iş", "yetki", "buyruk" olduğu vurgulanmıştır. Gerçekten de Kur'an-ı
    Kerim'de "ruh"un "isim" formunda kullanıldığı tek kavram
    "ruh-ul-kudus"tur. Bu da Cebrail adlı meleğe ait bir isim olarak
    anılmaktadır. "Ruh"un geçtiği bütün ayetlerde kelime/kavram hep
    "vahy/vahiy", emr/buyruk, söz ve bir yere kadar da yetki anlamlarını
    taşımaktadır.





    Fantom

    Fantom (phantom), halk deyişiyle “hayalet” olarak bilinen bazı
    fenomenlere metapsişik alanda verilen addır.

    Ruhçu görüşe göre,
    fantomlar ruhsal bir faaliyet sonucunda oluşmakla birlikte, ne ruhtur ne
    de ruhun perisprisidir. Fantom fenomenleri Spiritüalizm’de esas olarak 3
    grupta ele alınır:

    1)Fiziksel medyumluk deneylerinde oluşan
    ektoplazmik fantomlar: Neo-spiritüalist görüşe göre, bunlar,
    materyalizasyon ve demateryalizasyon tekniklerini kullanan medyumun,
    ektoplazmasını kendi perisprisiyle biçimlendirerek oluşturduğu
    fantomlardır. Bunların oluşumu için bedensiz bir varlık ile irtibata
    geçilmiş olması şart değildir. Bedensiz bir varlığın mevcudiyetinin
    sözkonusu olduğu durumlarda da medyum, bedensiz varlıktan aldığı tesir
    ve imajları peripri-akışkanlar yoluyla ektoplazmasına yansıtarak fantomu
    yine kendisi oluşturur.

    2)Perisprinin etkisi altında, süptil
    maddelerin yoğunlaşmasıyla oluşan, duble ve seyyal ikiz adıyla bilinen
    fantomlar.

    3)Tekinsizyer fantomu: Cinayette olduğu gibi, bazı
    normal-dışı ölüm koşullarında can çekişen kişinin bıraktığı imaj yüklü
    vibrasyonların o mekana gelen hassas kişilerce paranormal olarak
    algılanması sonucunda hassas kişinin fantom algılaması.


    Hayalet,
    yani fantom görme olayları ülkemizde çok sık tezahür eden
    olaylardandır: Bolu’ya bağlı Düzce kasabasının Ceddiye semtinde oturan
    Dülger Ahmet, 1930’larda ölen babasının fantomuyla uzunca bir süre
    görüşmüştür. Ölümünden kısa bir süre sonra evi ziyaret etmeye başlayan
    babasının ilk gelişinde korkuya kapılan Ahmet, fantomun rahat
    hareketleri ve kendine güven vermesi üzerine bu ziyaretlere alışmıştı.
    Babası öte alemde rahat olduğunu, fakat sağlığında arkadaşlarıyla
    birlikte çaldığı bir dananın hesabını vermek zorunda kaldığını, bu
    yüzden başlangıçta bir hayli sıkıntı çektiğini söylüyordu. Ahmet, dana
    sahibinin çocuklarını bulup babasının borcunu ödeyerek onu rahata
    kavuşturmuştu. Bir ziyaretinde babasına yemek ikram etmiş, ama o
    tebessüm ederek ruhların yemek yemediğini söylemişti. Dülger Ahmet bu
    görüşmeleri gizli tutmayı beceremeyince babasının ziyaretleri de sona
    ermişti!
    Bir başka fantom olayı ise şöyleydi: 1950’lerin başlarında
    Ödemiş’in bir köyünde kocasının sürekli dayak ve hakaretlerine
    dayanamayan genç bir kadın kendini evin bahçesindeki ağaca asarak
    intihar eder. Olayın ertesi günü ölüyü gömerler. Aynı gün akşam vakti
    alacakaranlıkta, kadının kendini astığı bahçeden canhıraş bir çığlık
    duyulur! Ardından ağlama sesleri ve boğulma hırıltıları yükselir.
    Komşular evlerinden dışarı fırladıklarında duman gibi bir fantomun
    bahçedeki ağaçların arasında dehşetle çırpındığını ve feryat ettiğini
    görürler. Köy kahvesine giden yol evin önünden geçtiğinden kahveye
    gidenler de bu korkunç sahneye tanık olurlar. Beş gün süreyle bu
    fantomik tezahür aynı saatte tekrarlandığı için evin önünden kimse
    geçemez olur. Sonunda çığlıklar kesilip fantom da artık görünmez olunca
    köyde hayat normale döner


    Tekinsiz ev olaylarına Türkiye’de
    sıkça rastlanır. Tespit edilmiş birkaç tekinsiz ev olayını aktarıyoruz:
    21 Ocak 1955 tarihli Türk Haberler Ajansının geçtiği bir haberde, 10
    Ocak gününden beri Manisa’nın Salihli ilçesindeki bazı mahallelere her
    akşam taş atıldığı bildiriliyordu. Olay yerine giden emniyet görevlileri
    söz konusu mahalleleri kordon altına almış, ama taş yağmuru durmayınca
    sokaklara projektörler yerleştirmişlerdi. Ne var ki taş yağmuru ışıklar
    söndüğünde tüm şiddetiyle devam etmekte, ışıklar yanınca kesilmekteydi.
    Bazı semt sakinlerinin korkudan evlerini değiştirmeye karar verdikleri
    görülmüştü.
    Bir başka tekinsiz ev olayı 1966 yılının Kasım ayında
    İstanbul’da görüldü. Halıcıoğlu’nun Haliç’e bakan sırtlarında Salınadur
    mevkiindeki bir ev üç aya yakın bir süreyle taşlandı. Evin sahibi
    Muzaffer Özgören, Şubat 1967’de kendisiyle yapılan bir röportaj
    sırasında olayla ilgili olarak şunları anlatmıştı: “Çok şükür bir hafta
    önce kesildi, bir daha olmaz inşAllah! Üç ay evvel önce tek tük başladı,
    sonra hızlandı. Her akşam 17.30 sıralarında başlayıp sabaha kadar devam
    ediyordu. Taşlar güneydoğu yönünden geliyordu. Mermer, tuğla ve briket
    parçalarıyla yumruk büyüklüğünde taşlar. Bir keresinde 15-20 kişi
    getirdim, bütün mahalleyi sardılar, nöbet beklediler, taşlar yine
    kesilmedi. Sokaktan atılmasına imkan yok, öyle olsa mutlaka yakalardık,
    kaçacak yer yok ki. Sonra o yağmurda, soğukta sabaha kadar beklemek her
    babayiğidin harcı değil. Bir seferinde atılan taş çatıda müthiş bir ses
    çıkarıp sekti. Derhal yerimden fırlayıp el fenerini yaktım ve karşıya
    tuttum. O anda gelen ikinci bir taş iki camın ortasındaki çerçevede
    patlayıp yere düştü. Herkesten şüphe eder olduk. Projektörle etrafı
    aydınlattım, yine taşlandık. Polis, bekçi, sivil memur hepsi geldi.
    Onlar buradayken de taşlandık. ‘Şimdi yakalarız’ deyip fırladılar, ne
    çare ki onlar da elleri boş döndüler. Bir keresinde tabancayı kapıp
    dışarı çıktım, tam o sırada yerden iki karış yüksekten gelen bir taş
    bacaklarımı yaladı, duvara çarpıp iki metre geriye sıçradı.”

    Kendiliğinden
    çıkan yangınlar da tekinsiz ev olayları arasında kendine özgü bir yer
    tutar. Malatya çıkışlı 25 Ağustos 1979 tarihli bir haberde,
    kendiliğinden çıkan bir dizi gizemli yangın konusunda şöyle deniyordu:
    “Nedeni anlaşılamayan garip yangınlar mahalle halkını şaşkına çevirdi.
    Mahalleli odaların duvarlarından, döşemelerinden durup dururken fışkıran
    alevler karşısında panik içinde. Yetkililer de bu anlaşılmaz yangınlara
    bir neden gösteremiyor. Kırk yaşındaki Hanım Yardukan’ın korku yüzünden
    okunuyor, panik içinde kalan çocuklarına bakıp “ne yapacağımızı
    şaşırdık” diyor. İtfaiyeye haber veriliyor, itfaiye yangını söndürüp
    gittikten sonra bu kez başka bir odanın başka bir duvarında alevler
    beliriyor. Valilikten, belediyeden uzmanlar gelip incelemiş, yangının
    nedenini bulamamışlar. Çörmük mahallesinin Yenievler yöresindeki on
    evde, özellikle duvarlarda ve taban bölümlerinde başlayan yangın günde
    en az beş altı kez tekrarlanıyor.”


    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]





    Perispri

    Perispri, klasik ruhçuluk anlayışına göre,
    ruh ve beden bağlantısını sağlayan yarı maddî bir bağdır, ruhun normal
    koşullarda göremediğimiz esîrî bedenidir. Madde-dışı bir varlık olan ruh
    madde evreninde icraatte bulunabilmek için doğal olarak bir araca
    gereksinim duyar ki, bu araca perispri adı verilir. Bu, ruhun bir bakıma
    mantosu, örtüsü ve dışa ait, maddi uygulama aracıdır. Fiziksel beden,
    perispri kalıbı üzerine kuruludur; insan bedeninin ruhtan beslenmesini
    sağlayan ve insan bedenini ayakta tutan perispridir. Ölümden sonra yok
    olmaz, ruha bağlı kalmaya devam eder. Perispriyi teozoflar astral,
    mantal, kozal bedenler şeklinde kısımlara ayırırlar.

      Forum Saati Perş. Eyl. 19, 2024 7:07 pm