Spiritüalizm terimi Latince “ruh” anlamına gelen “spiritus” sözcüğünün
sıfatı “spiritualis” sözcüğünden türetilmiş olup ruhçuluk anlamında
kullanılmaktadır. Günümüzde dinsel, mistik ve felsefi alanlarda pek çok
akım, ekol ve gruplar kendilerine spiritüalist adını vermekteyse de
aralarında ilke, görüş ve kavram bakımından önemli farklar
bulunmaktadır. Aralarındaki temel ortak nokta, ruh denilen manevi bir
unsurun varlığını kabul etmeleridir. Fakat bunlardan bir kısmı, ruhun
orijinal ve kendine özgü olduğunu kabul etmez, bir kısmı ruhun sürekli
gelişim içinde olduğuna karşıdır, bir kısmı ise ruhun sürekli olarak
tekrar bedenlendiğini kabul eder. Bu yüzden kimi ansiklopedilerde
spiritüalizm denen ruhçuluk iki kısımda ele alınır:
1-Felsefi
spiritüalizm. Antikçağdan beri pek çok filozof ruh denilen bir cevherin
varlığını savunmakla birlikte, bunlardan bazıları ruhların kendilerine
özgü orijinal cevherler olduklarını kabul etmemişlerdir.
2-Deneysel
spiritüalizm. Platon ve Pisagor gibi filozofların döneminden 19.yy.’a
dek sistemsiz bir şekilde dalgalanan, reenkarnasyonu kabul eden
ruhçuluğun, Fransa’da Allan Kardec tarafından kurulan ilk sistemli
biçimidir. Fransa gibi kimi Avrupa ülkelerinde Spiritizm adıyla da
bilinir. Latin Amerika ülkelerinde ise kurucusuna ithafen, Kardesizm
adını almıştır.
Konu hakkında yeterince bilgili olmayanlar
spiritüalist sözcüğünün kullanıldığı her akım, ekol ve grubun
reenkarnasyonu kabul ettiğini sanmaktadırlar. Oysa bu, ruhun varlığını
kabul edenlerce kullanılan çok genel bir terimdir. Örneğin A.B.D.’nde
adında spiritüalist sözcüğü bulunan, sayıları yüzü aşkın Hıristiyan
kurum, kuruluş, örgüt ve tarikat bulunmakta olup, reenkarnasyon ilkesini
kabul etmezler.
Kimileri ise ruhçuluğu maddeciliğin karşıtı
olarak ele alır. Bu, felsefi alanda bazı spiritüalist akımlar için
geçerli olmakla birlikte, tüm spiritüalist görüşler için geçerli
değildir. Örneğin neo-spiritüalizm, ruh ve maddenin ayrılığını değil,
birliğini savunur ve materyalist görüşten tümüyle kopuk ruhçuluğu
eleştirir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Akışkan (Spiritüalizm,Metapsişik)
Akışkan
(fluid, fluide) Metapsişik terminolojide katı, sıvı ve gaz hallerindeki
maddelere oranla yoğunlukları daha az, vibrasyonel hız düzeyleri daha
yüksek, akıcı bir özelliğe sahip oldukları kabul edilen maddelere
verilen addır.
Bu maddelerin içeriği, esîr gibi, laboratuvar
koşullarında henüz tam anlamıyla anlaşılamamış durumdadır. Isı, ışık,
manyetizm ve elektrik olaylarını bazı fizikçiler etkileyen ve etkilenen
maddeler arasında aracılık yaptıkları varsayılan, sıkıştırılamaz ve
tartılamaz oldukları ileri sürülen, akışkan adı verilen bu etkenlerle
açıklamaya çalışmışlardır.
Okültizm’de
Akışkan>>>>Akışkanlar konusundaki ilk fikirler
okültistlerden gelmiştir. Okültizme göre aslında evrende boşluk diye bir
şey yoktur ve akışkanlar vasıtasıyla insan gök cisimlerinden gelen
birtakım etkiler altında bulunmaktadır. Akışkanlar kendilerine uygun
yüksek titreşimlerden etkilenme özelliğine sahiptirler. İnsanın
kimilerince astral beden,kimilerince duble adı verilen manyetik
bedeninin akışkanlardan oluştuğu kabul edilir.
Akışkan
Türleri >>>>>İnsanla ilgili olan akışkanlar, gördükleri
fonksiyona bağlı olarak, “ısı akışkanı”, “manyetik akışkan”, “sinirsel
akışkan” ve “yaşamsal akışkan” gibi farklı adlar almışlardır. Ruhçuluğa
göre, bu akışkanlar, ruhun etkisi altında birbirlerine dönüşebilirler.
Ruhçular, yaşamsal akışkanın ya doğrudan ya da sinirsel akışkan üzerine
etkide bulunarak perispri ile fiziksel beden arasındaki ilişkileri
sağladığı görüşündedirler. Akışkanın eski Türkçe’deki karşılığı
seyyaledir.
Materyalizasyon
(Apor)
Materyalizasyon sözcük anlamıyla maddeleşme
anlamına gelmekte olup, spiritüalizm’de “bedenli veya bedensiz bir
varlığın bedenli bir varlığa ait beden maddelerinin bir kısmını
demateryalize etmesinden sonra, istediği bir biçime sokarak başka bir
yerde ortaya çıkarması” olarak tanımlanır. Demateryalizasyon fenomeninin
karşıtı olarak kabul edilir.
Bilinen fizik yasalarıyla
açıklanamayan demateryalizasyon ve materyalizasyon fenomenlerini
neo-spiritüalist görüş, kısaca, maddi partiküller arasındaki çekim-itim
dengesine yapılan ruhsal müdahaleyle, maddenin genleştirilmesi ve eski
haline döndürülmesi olarak açıklar. İnsan gözü, bir maddeyi ancak
belirli bir hacimde belirli bir miktarda atom ve partiküle sahipse
görür.
Maddileşerek beş duyu ile algılanabilir hale gelen (ortaya
çıkan, beliren) şeyin herhangi bir eşya olması durumunda fenomen apor (
apport) adını alır. Apor fenomenlerine fiziksel medyumların yanı sıra
mistiklerin, yogilerin ve şamanların çevresinde de rastlandığı ileri
sürülür.
Maddeleşme, kendiliğinden ve çok kısa zamanda organik
bir cismin kısmen ya da tamamen şekillenmesidir, maddelikten çıkma ise
bunun tersidir. Birinci derecedeki maddeleşme, belirli bir organik cismi
hatırlatır biçimde az çok seçilen bir ışık gibi tezahür eder. İkinci
derecedeki maddeleşmede şekil tam olarak ortaya çıkar ama kalıcılığı
azdır, çok hızlı olmak koşuluyla araştırma yapma imkanı sağlar. Örneğin,
siyah perdeli medyum odacığından bir el çıkar, celsedekilerin birine
dokunur ve çabucak geri çekilir. Karanlıkta fantoma benzer bir tezahür
görünür ve hemen kaybolur. Temaslar, teması sağlayan şekil görünürde
yokken celsedekilerce hissedilir. El, kol, omuz veya ensede bir temas
duyulur, dokunuyor ya da okşuyor gibidir.Yüksek dereceden maddeleşme
ise, bir uzuv veya bedenin tam olarak ortaya çıkmasını sağlar. Herhangi
biri bu maddeleşmiş varlıkta bir yakınını ya da bir dostunu tanıyabilir.
Bu bir fantom değildir artık, eti, kemiği, davranışları olan, kalbi
çarpan, ciğerleri solunum yapan, konuşup hareket eden fiziksel bir
varlıktan hiç de farklı olmayan tam teşekküllü canlı bir varlıktır.
Değişik giysilere bürünebilir, varlığı kısa sürebilir. (10-15 saniye ile
5-10 dakika ) Geldiği gibi gider.
Bedenden ayrılıp öbür aleme
geçmiş bir ruhu normal halde göremeyiz. Görünebilmesi için kendine dünya
maddelerinden bir beden oluşturması gerekir. Beden oluşturmaya yarayan
bu madde fizik medyumdan çıkan ve ektoplazma denen akışkan bir maddedir.
Ektoplazma, medyumun beden maddelerinin daha ince ve akışkan hale
gelmiş şeklidir. Yapılan çeşitli deneylerde bu akışkan maddenin medyumun
bedeninin her tarafından çıkabildiği görülmüştür, fakat genellikle
ağız, burun, kulak gibi doğal deliklerden çıkar. Elbise bu maddenin
bedenden çıkmasına engel olmamaktadır. Ektoplazma çıkışından sonra
medyumun ağırlığı çıkan madde kadar azalmakta, deney bittikten sonra
ağırlığı eski haline dönmektedir. Bir deneyde medyumun ağzından çıkan
ektoplazmadan 1 cm. kadar bir parça kesilerek tartılmış ve ağırlığının
0,101 gr.geldiği görülmüştür. Sarımtırak beyaz renkte, kokusuz ve parlak
bir akışkan olan ektoplazmanın laboratuvarda yapılan inceleme sonunda
yağla kaplı albümine benzer bir madde olduğu görülmüştür. İçinde bolca
akyuvar bulunmakta, adeta bir lenf sıvısını andırmaktadır.
Brezilyalı
spiritist H.G.Andrade’nin “Psi maddesi” hipotezine göre, insan iki
bedenden oluşmaktadır. Fizik beden ve psi beden. Psi beden de iki
kısımdan oluşur, astral beden ve vital beden. Astral beden zihnin
kayıtlarını, vital bedense ait olunan insani ırkın organik gelişiminin
kayıtlarını barındırır. Bu iki kısım manyetik çekimle bir arada tutulur.
Buna ‘biyomanyetik alan’ ya da kısaca BMF denir. Psi bedenini meydana
getiren psi maddesinin temel birimi psi atomudur. Psi atomunun elektronu
da “biyon” olmaktadır.
Ünlü İngiliz Fizik Profesörü Sir William
Crook’un, İngiliz Kraliyet Akademisine mensup arkadaşlarının katılımı
ve Matmazel Florance Cook’un medyumluğuyla yaptığı celseler çok ünlüdür.
Bu celselerde Katie King isimli bir kadın materyalize olmuş ve yapılan
yüzlerce deneyde her tür kontrole izin verilmiştir. Yapılan ölçümlerde
Katie King’in nabzının dakikada 15 attığı saptanmıştır, normal insanda
nabız atışı dakikada 65-70’dir. Katie King hızla materyalize olmakta ve
yine hızla demateryalize hale gelmektedir. Konuşması ve bilgi durumunun
medyumdan üstün olduğu görülmüştür. Resimleri çekilmiş ve hakkında
birçok rapor yayımlanmıştır.
Dr. Gibier adlı bir bilim adamının
yayımladığı notlar, materyalizasyonun nasıl başladığını göstermesi
bakımından ilginçtir. Doktor olayı şöyle anlatıyor: “Parke üzerinde
beyaz bir nokta görünüyor. 2-3 saniye içinde bir yumurta kadar büyüyor,
sonra yuvarlanır gibi hareket ediyor. Bu cisim bir süre sonra 10 cm.
genişliğinde ve 1 metre boyunda bir sütun halini alıyor. Daha sonra T
şeklini alıyor, T’nin kolları hareket ederek bir çeşit tüle benzer madde
yayıyor. Bütün şekil yavaş yavaş genişliyor. Önce belli belirsiz, sonra
gayet belirgin görünen tülle örtünmüş beyaz bir kadın ortaya çıkıyor.
Tülün altından iki beyaz kol uzanıyor, daha sonra tül kendiliğinden
kayboluyor ve gayet güzel, sevimli ve ince yapılı bir genç kız yüzü
beliriyor. Orantılı ve zarif bir vücudu var, yaklaşık olarak 1.60
boyunda. Gayet hafif bir sesle ismini söylüyor. Lucie. Siyah saçları ve
giydiği elbisenin hatları açıkça görünüyor.”
18 ocak 1964’de
Brezilya’da eşine ender rastlanan bir deney yapılmıştır. Deney, Uberada
kentinde yapılmış ve aralarında Sao Paulo Devlet Hastanesi Operatörü Dr.
Oswaldo de Castro’nun da bulunduğu 19 doktor tarafından izlenmiştir.
Psişik olayları kesinlikle reddeden Dr. Oswaldo, deneyden sonra bu
olayların tamamen gerçek olduğunu özellikle ifade etmiştir. Seanstan
önce medyumların üzerleri aranmış, oturdukları iskemlelere sıkıca
bağlanarak bulundukları bölüm demir kafesle çevrilip kapısı
kilitlenmiştir. Medyum Ottilia Diego hemen transa geçerek ağzından ve
kulaklarından ektoplazma çıkarmaya başlar. Bunu ruhsal varlık Maria
Jozefa’nın materyalize oluşu izler. 17 yıl önce ölmüş olan hemşire
Jozefa materyalize olduktan sonra sık demirli kafesten geçerek deneyin
yapıldığı salona doğru yürür ve uzatılan kitabı tutar. Daha sonra deneyi
yapan bilim adamlarıyla konuşur ve çiçek dağıtır, hatta oda bu
çiçeklerin kokusuyla dolar. Hemşire Jozefa’nın boynunda zincire asılı
bir haç da kendisiyle birlikte materyalize olur. Ruhsal varlık bir ara
örtündüğü ektoplazmik tülü açarak yüzünü de gösterir. Celseler sırasında
çekilen 400 fotoğraftan bir kısmı televizyonda gösterilmiş ve büyük
ilgi toplamıştır.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Demateryalizasyon
Sözcük
anlamıyla maddilikten çıkma, madde niteliklerinin yitirilmesi anlamına
gelmekte olup, Spiritüalizm’de “ruhun etkisiyle fiziksel bir oluşumun
beş duyu ile algılanamaz duruma dönüşmesi” olarak tanımlanır.
Terim
spiritüalistlerce genellikle şu iki fenomeni belirtmek üzere
kullanılır:
Medyumdan çıkan ektoplazmanın duyularla algılanabilir
duruma gelmesinden (materyalizasyonundan) sonra, tekrar algılanamaz
duruma gelmesi.
Kimi fiziksel medyumluk deneylerinde rastlanan,
medyumun vücudunun tümünün veya bir bölümünün geçici olarak maddi
özelliklerini kaybetmesi, ortadan kaybolması.
Ortadan kaybolan şeyin
herhangi bir eşya olması durumunda fenomen aspor ( asport) adını alır.
Kaybolan eşyaların kimi zaman başka yerlerde ortaya çıktıkları ileri
sürülür.
Işınlanma
(Teleportasyon)
Olaylar
ve Gözlemler
Astral projeksiyonda beden terk edilerek
birkaç saniye içinde uzak yerlere yolculuk yapılır. Işınlamada ise fizik
beden terk edilmez, kişi bedeniyle birlikte uzaktaki bir yere
aktarılır, aktarma anında bir anlık şuur kaybı yaşanır.
Bermuda
Şeytan Üçgeninde 1800 yılından bu yana irili ufaklı 110 deniz taşıtından
20’si terk edilmiş halde bulundu, 90’ı ise hiçbir iz bırakmadan
kayboldu. Toplam 140 olayda 2014 kişi arkalarında hiçbir belirti
bırakmadan yok oldu. Bermuda Üçgenindeki en büyük üç kaybolma olayı
şöyledir: 1814’de 140 kişiyle Karaibler’de kaybolan Wasp (ABD) adlı
gemi. 1880’de 290 kişiyle kaybolan Atlanta (İngiltere) okul gemisi.
1918’de 309 kişiyle kaybolan Cyclops (ABD) adlı kömür gemisi.
1943
yılında Amerika’nın Philadelphia askeri limanında genç bir bilim adamı
olan Dr. Morris K. Jessup bilimsel bir deney yaptı. Konu, Einstein’ın
Birleşik Alanlar Kuramına dayanarak oluşturulacak elektromanyetik alanda
eşyanın uzay içinde yer değiştirmesiydi. Deneyin amacı, bir nesneyi
demateryalize edip istenilen bir başka yerde ortaya çıkarmaktı, yani
ışınlama olayını gerçekleştirmekti.
Deney açık denizde ve Amerikan
sahil koruma gemisi D-173 üzerinde uygulandı. Deney başlar başlamaz önce
sisli yeşil bir ışık çevreyi sardı, gemi bu yeşil sise büründü ve yavaş
yavaş içindekilerle birlikte gözden kaybolmaya başladı. Hemen ardından
640 km. ötedeki Norfolk Limanında (Virginia), askeri gözlemcilerin
gözleri önünde aniden ortaya çıktı ve tekrar kayboldu.
Geminin
görünme ve kaybolma süreleri, deneye son verme yöntemi bilinmediğinden
biraz uzadı ve sonunda deney güçlükle durduruldu. Gemide bulunan askeri
personelin büyük çoğunluğu kayboldu, bir kısmı da sonradan öldü. Kalan
tayfaların psişik yeteneklerinin güçlendiği, çoğunun deneyde
kazandıkları görünmeme yeteneğini korudukları gözlemlendi. Tayfaların
çoğu ara sıra kaybolup sonra yeniden görünmeye başladılar. Evlerinde
otururken, sokakta yürürken, lokantalarda ve değişik yerlerde
çevredekilerin şaşkın bakışları arasında kayboluyor, sonra aniden ortaya
çıkıyorlardı.
Işınlanma olayları bazen kalabalık askeri
birlikleri de kapsamaktadır. 1593’de, Filipinlerdeki sarayın önünde
nöbet tutan bir asker Meksika’daki bir sarayın önüne ışınlandı. 1800’de
İspanya’ya yürüyen Fransız birliği, Pireneler’de hiçbir iz bırakmadan
ortadan kayboldu. 1915 yılında bir İngiliz alayı bulutun içine girerek
tanıkların gözleri önünde kayboldu. 1939’da 2988 kişilik bir askeri
birlik sırra kadem bastı. 1940’da bir binada çalışma yapan Nazi
subayları bir sürü nöbetçinin bulunduğu binanın içinde aniden yok
oldular. 1963’de Japonya’da bir buluta giren araba içindekilerle
birlikte ortadan kayboldu. 1977’de ise Şilili bir asker ufoya
ışınlanmış, sonra tekrar ortaya çıkmıştı.
Hintli Bilge Ramana
Maharshi, Dr. Paul Brunton ve birkaç müridiyle oturmaktadır. Bir ara
Maharshi’nin gözleri kapanır ve transa girer. Sonra müritlerden biri
yukarı doğru uzar gibi olur ve ortadan kaybolur, diğerleri de onu
izlerler. Sonunda Maharshi ve Brunton kalırlar. Her ikisi de kayıplara
karışmak üzereyken Brunton çırpınmaya, derin derin nefes almaya başlar
ve eski haline döner, diğerleri kaybolmuş ama Brunton direnmiştir!
Hintli
Bilge Sri Yukteswar Kalküta’daydı. Serampore’de bulunan müridi
Paramahansa Yogananda’ya göründü, parlak bir ışığın içinde aniden
materyalize olmuştu. Yogananda üstadının ayakkabı ve elbisesine dokundu,
hepsi gerçekti, hatta üstat elini müridinin başının üstüne koyarak dua
bile etmişti. Daha sonra Yukteswar tıpkı dürülen bir tomar gibi önce
ayakları, sonra gövdesi, en sonunda başı olmak üzere yok oluverdi!
Demateryalizasyon esnasında tuhaf bir gümbürtü duyulmuştu, bu
demateryalize olan bedensel atomların sesiydi! Yogananda son ana kadar
üstadın saçına dokunan elinin temasını hissetmişti.
Şüpheci
arkadaşlarını ikna etmek isteyen Hintli bilge Lahiri Mahasaya,
meditasyon yaparak ölmüş olan üstadı Mahavatar Babaji’yi çağırdı. Parlak
bir ışığın içinde aniden Babaji belirdi, şüpheciler yerlere kapandılar.
Babaji onlara bedenine dokunabileceklerini söyledi, hatta birlikte
helva bile yediler. Sonra ani bir parlama oldu ve Babaji kayboldu.
Üstadın bedenini bir arada tutan eterik atomlar, Babaji’nin irade gücünü
gevşetmesiyle birlikte ayrışmışlardı.
Ram Gopal üstadının
dediği yere gittiğinde devasa bir taş yerden havalandı ve yer altı
mağarasından Babaji’nin kız kardeşi Mataji yükseldi. Ram’a biraz sonra
orada bir buluşmanın gerçekleşeceğini söyledi. Sonra Ganj üzerinde
bulutumsu bir ışık belirdi, Mataji’nin yanına kadar gelerek bedenlendi.
Bu üstat Lahiri Mahasaya idi. Daha sonra bir alev topu yaklaştı, o da
bedenlendi. Gelen, ölümsüz üstat Mahavatar Babaji’ydi. Diğerleri
saygıyla önünde diz çöktüler, biraz konuştuktan sonra her biri geldiği
gibi yok olup gitti.
Howard Menger, atölyesinde tabela boyarken
dikkati 30 km ötedeki uzaylılarla buluştuğu yere kaydı ve birden kendini
orada buldu. Atölyesinde yarım kalan işi hatırladığında, bu sefer
atölyeye ışınlandı. Bunlar olurken aradan 15 dakika kadar bir süre
geçmiş ve çalıştığı boya fırçası kurumuştu. Howard Menger bu olaydan
sonra uzaylı dostlarının söylediklerini hatırladı. Onlar, insanoğlunun
ışık enerjisini imajlara dönüştürmeyi (televizyon) başardığı halde, bu
bilgiyi kendi bedenleri üzerinde neden uygulayamadıklarını merak
ediyorlardı.
sıfatı “spiritualis” sözcüğünden türetilmiş olup ruhçuluk anlamında
kullanılmaktadır. Günümüzde dinsel, mistik ve felsefi alanlarda pek çok
akım, ekol ve gruplar kendilerine spiritüalist adını vermekteyse de
aralarında ilke, görüş ve kavram bakımından önemli farklar
bulunmaktadır. Aralarındaki temel ortak nokta, ruh denilen manevi bir
unsurun varlığını kabul etmeleridir. Fakat bunlardan bir kısmı, ruhun
orijinal ve kendine özgü olduğunu kabul etmez, bir kısmı ruhun sürekli
gelişim içinde olduğuna karşıdır, bir kısmı ise ruhun sürekli olarak
tekrar bedenlendiğini kabul eder. Bu yüzden kimi ansiklopedilerde
spiritüalizm denen ruhçuluk iki kısımda ele alınır:
1-Felsefi
spiritüalizm. Antikçağdan beri pek çok filozof ruh denilen bir cevherin
varlığını savunmakla birlikte, bunlardan bazıları ruhların kendilerine
özgü orijinal cevherler olduklarını kabul etmemişlerdir.
2-Deneysel
spiritüalizm. Platon ve Pisagor gibi filozofların döneminden 19.yy.’a
dek sistemsiz bir şekilde dalgalanan, reenkarnasyonu kabul eden
ruhçuluğun, Fransa’da Allan Kardec tarafından kurulan ilk sistemli
biçimidir. Fransa gibi kimi Avrupa ülkelerinde Spiritizm adıyla da
bilinir. Latin Amerika ülkelerinde ise kurucusuna ithafen, Kardesizm
adını almıştır.
Konu hakkında yeterince bilgili olmayanlar
spiritüalist sözcüğünün kullanıldığı her akım, ekol ve grubun
reenkarnasyonu kabul ettiğini sanmaktadırlar. Oysa bu, ruhun varlığını
kabul edenlerce kullanılan çok genel bir terimdir. Örneğin A.B.D.’nde
adında spiritüalist sözcüğü bulunan, sayıları yüzü aşkın Hıristiyan
kurum, kuruluş, örgüt ve tarikat bulunmakta olup, reenkarnasyon ilkesini
kabul etmezler.
Kimileri ise ruhçuluğu maddeciliğin karşıtı
olarak ele alır. Bu, felsefi alanda bazı spiritüalist akımlar için
geçerli olmakla birlikte, tüm spiritüalist görüşler için geçerli
değildir. Örneğin neo-spiritüalizm, ruh ve maddenin ayrılığını değil,
birliğini savunur ve materyalist görüşten tümüyle kopuk ruhçuluğu
eleştirir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Akışkan (Spiritüalizm,Metapsişik)
Akışkan
(fluid, fluide) Metapsişik terminolojide katı, sıvı ve gaz hallerindeki
maddelere oranla yoğunlukları daha az, vibrasyonel hız düzeyleri daha
yüksek, akıcı bir özelliğe sahip oldukları kabul edilen maddelere
verilen addır.
Bu maddelerin içeriği, esîr gibi, laboratuvar
koşullarında henüz tam anlamıyla anlaşılamamış durumdadır. Isı, ışık,
manyetizm ve elektrik olaylarını bazı fizikçiler etkileyen ve etkilenen
maddeler arasında aracılık yaptıkları varsayılan, sıkıştırılamaz ve
tartılamaz oldukları ileri sürülen, akışkan adı verilen bu etkenlerle
açıklamaya çalışmışlardır.
Okültizm’de
Akışkan>>>>Akışkanlar konusundaki ilk fikirler
okültistlerden gelmiştir. Okültizme göre aslında evrende boşluk diye bir
şey yoktur ve akışkanlar vasıtasıyla insan gök cisimlerinden gelen
birtakım etkiler altında bulunmaktadır. Akışkanlar kendilerine uygun
yüksek titreşimlerden etkilenme özelliğine sahiptirler. İnsanın
kimilerince astral beden,kimilerince duble adı verilen manyetik
bedeninin akışkanlardan oluştuğu kabul edilir.
Akışkan
Türleri >>>>>İnsanla ilgili olan akışkanlar, gördükleri
fonksiyona bağlı olarak, “ısı akışkanı”, “manyetik akışkan”, “sinirsel
akışkan” ve “yaşamsal akışkan” gibi farklı adlar almışlardır. Ruhçuluğa
göre, bu akışkanlar, ruhun etkisi altında birbirlerine dönüşebilirler.
Ruhçular, yaşamsal akışkanın ya doğrudan ya da sinirsel akışkan üzerine
etkide bulunarak perispri ile fiziksel beden arasındaki ilişkileri
sağladığı görüşündedirler. Akışkanın eski Türkçe’deki karşılığı
seyyaledir.
Materyalizasyon
(Apor)
Materyalizasyon sözcük anlamıyla maddeleşme
anlamına gelmekte olup, spiritüalizm’de “bedenli veya bedensiz bir
varlığın bedenli bir varlığa ait beden maddelerinin bir kısmını
demateryalize etmesinden sonra, istediği bir biçime sokarak başka bir
yerde ortaya çıkarması” olarak tanımlanır. Demateryalizasyon fenomeninin
karşıtı olarak kabul edilir.
Bilinen fizik yasalarıyla
açıklanamayan demateryalizasyon ve materyalizasyon fenomenlerini
neo-spiritüalist görüş, kısaca, maddi partiküller arasındaki çekim-itim
dengesine yapılan ruhsal müdahaleyle, maddenin genleştirilmesi ve eski
haline döndürülmesi olarak açıklar. İnsan gözü, bir maddeyi ancak
belirli bir hacimde belirli bir miktarda atom ve partiküle sahipse
görür.
Maddileşerek beş duyu ile algılanabilir hale gelen (ortaya
çıkan, beliren) şeyin herhangi bir eşya olması durumunda fenomen apor (
apport) adını alır. Apor fenomenlerine fiziksel medyumların yanı sıra
mistiklerin, yogilerin ve şamanların çevresinde de rastlandığı ileri
sürülür.
Maddeleşme, kendiliğinden ve çok kısa zamanda organik
bir cismin kısmen ya da tamamen şekillenmesidir, maddelikten çıkma ise
bunun tersidir. Birinci derecedeki maddeleşme, belirli bir organik cismi
hatırlatır biçimde az çok seçilen bir ışık gibi tezahür eder. İkinci
derecedeki maddeleşmede şekil tam olarak ortaya çıkar ama kalıcılığı
azdır, çok hızlı olmak koşuluyla araştırma yapma imkanı sağlar. Örneğin,
siyah perdeli medyum odacığından bir el çıkar, celsedekilerin birine
dokunur ve çabucak geri çekilir. Karanlıkta fantoma benzer bir tezahür
görünür ve hemen kaybolur. Temaslar, teması sağlayan şekil görünürde
yokken celsedekilerce hissedilir. El, kol, omuz veya ensede bir temas
duyulur, dokunuyor ya da okşuyor gibidir.Yüksek dereceden maddeleşme
ise, bir uzuv veya bedenin tam olarak ortaya çıkmasını sağlar. Herhangi
biri bu maddeleşmiş varlıkta bir yakınını ya da bir dostunu tanıyabilir.
Bu bir fantom değildir artık, eti, kemiği, davranışları olan, kalbi
çarpan, ciğerleri solunum yapan, konuşup hareket eden fiziksel bir
varlıktan hiç de farklı olmayan tam teşekküllü canlı bir varlıktır.
Değişik giysilere bürünebilir, varlığı kısa sürebilir. (10-15 saniye ile
5-10 dakika ) Geldiği gibi gider.
Bedenden ayrılıp öbür aleme
geçmiş bir ruhu normal halde göremeyiz. Görünebilmesi için kendine dünya
maddelerinden bir beden oluşturması gerekir. Beden oluşturmaya yarayan
bu madde fizik medyumdan çıkan ve ektoplazma denen akışkan bir maddedir.
Ektoplazma, medyumun beden maddelerinin daha ince ve akışkan hale
gelmiş şeklidir. Yapılan çeşitli deneylerde bu akışkan maddenin medyumun
bedeninin her tarafından çıkabildiği görülmüştür, fakat genellikle
ağız, burun, kulak gibi doğal deliklerden çıkar. Elbise bu maddenin
bedenden çıkmasına engel olmamaktadır. Ektoplazma çıkışından sonra
medyumun ağırlığı çıkan madde kadar azalmakta, deney bittikten sonra
ağırlığı eski haline dönmektedir. Bir deneyde medyumun ağzından çıkan
ektoplazmadan 1 cm. kadar bir parça kesilerek tartılmış ve ağırlığının
0,101 gr.geldiği görülmüştür. Sarımtırak beyaz renkte, kokusuz ve parlak
bir akışkan olan ektoplazmanın laboratuvarda yapılan inceleme sonunda
yağla kaplı albümine benzer bir madde olduğu görülmüştür. İçinde bolca
akyuvar bulunmakta, adeta bir lenf sıvısını andırmaktadır.
Brezilyalı
spiritist H.G.Andrade’nin “Psi maddesi” hipotezine göre, insan iki
bedenden oluşmaktadır. Fizik beden ve psi beden. Psi beden de iki
kısımdan oluşur, astral beden ve vital beden. Astral beden zihnin
kayıtlarını, vital bedense ait olunan insani ırkın organik gelişiminin
kayıtlarını barındırır. Bu iki kısım manyetik çekimle bir arada tutulur.
Buna ‘biyomanyetik alan’ ya da kısaca BMF denir. Psi bedenini meydana
getiren psi maddesinin temel birimi psi atomudur. Psi atomunun elektronu
da “biyon” olmaktadır.
Ünlü İngiliz Fizik Profesörü Sir William
Crook’un, İngiliz Kraliyet Akademisine mensup arkadaşlarının katılımı
ve Matmazel Florance Cook’un medyumluğuyla yaptığı celseler çok ünlüdür.
Bu celselerde Katie King isimli bir kadın materyalize olmuş ve yapılan
yüzlerce deneyde her tür kontrole izin verilmiştir. Yapılan ölçümlerde
Katie King’in nabzının dakikada 15 attığı saptanmıştır, normal insanda
nabız atışı dakikada 65-70’dir. Katie King hızla materyalize olmakta ve
yine hızla demateryalize hale gelmektedir. Konuşması ve bilgi durumunun
medyumdan üstün olduğu görülmüştür. Resimleri çekilmiş ve hakkında
birçok rapor yayımlanmıştır.
Dr. Gibier adlı bir bilim adamının
yayımladığı notlar, materyalizasyonun nasıl başladığını göstermesi
bakımından ilginçtir. Doktor olayı şöyle anlatıyor: “Parke üzerinde
beyaz bir nokta görünüyor. 2-3 saniye içinde bir yumurta kadar büyüyor,
sonra yuvarlanır gibi hareket ediyor. Bu cisim bir süre sonra 10 cm.
genişliğinde ve 1 metre boyunda bir sütun halini alıyor. Daha sonra T
şeklini alıyor, T’nin kolları hareket ederek bir çeşit tüle benzer madde
yayıyor. Bütün şekil yavaş yavaş genişliyor. Önce belli belirsiz, sonra
gayet belirgin görünen tülle örtünmüş beyaz bir kadın ortaya çıkıyor.
Tülün altından iki beyaz kol uzanıyor, daha sonra tül kendiliğinden
kayboluyor ve gayet güzel, sevimli ve ince yapılı bir genç kız yüzü
beliriyor. Orantılı ve zarif bir vücudu var, yaklaşık olarak 1.60
boyunda. Gayet hafif bir sesle ismini söylüyor. Lucie. Siyah saçları ve
giydiği elbisenin hatları açıkça görünüyor.”
18 ocak 1964’de
Brezilya’da eşine ender rastlanan bir deney yapılmıştır. Deney, Uberada
kentinde yapılmış ve aralarında Sao Paulo Devlet Hastanesi Operatörü Dr.
Oswaldo de Castro’nun da bulunduğu 19 doktor tarafından izlenmiştir.
Psişik olayları kesinlikle reddeden Dr. Oswaldo, deneyden sonra bu
olayların tamamen gerçek olduğunu özellikle ifade etmiştir. Seanstan
önce medyumların üzerleri aranmış, oturdukları iskemlelere sıkıca
bağlanarak bulundukları bölüm demir kafesle çevrilip kapısı
kilitlenmiştir. Medyum Ottilia Diego hemen transa geçerek ağzından ve
kulaklarından ektoplazma çıkarmaya başlar. Bunu ruhsal varlık Maria
Jozefa’nın materyalize oluşu izler. 17 yıl önce ölmüş olan hemşire
Jozefa materyalize olduktan sonra sık demirli kafesten geçerek deneyin
yapıldığı salona doğru yürür ve uzatılan kitabı tutar. Daha sonra deneyi
yapan bilim adamlarıyla konuşur ve çiçek dağıtır, hatta oda bu
çiçeklerin kokusuyla dolar. Hemşire Jozefa’nın boynunda zincire asılı
bir haç da kendisiyle birlikte materyalize olur. Ruhsal varlık bir ara
örtündüğü ektoplazmik tülü açarak yüzünü de gösterir. Celseler sırasında
çekilen 400 fotoğraftan bir kısmı televizyonda gösterilmiş ve büyük
ilgi toplamıştır.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Demateryalizasyon
Sözcük
anlamıyla maddilikten çıkma, madde niteliklerinin yitirilmesi anlamına
gelmekte olup, Spiritüalizm’de “ruhun etkisiyle fiziksel bir oluşumun
beş duyu ile algılanamaz duruma dönüşmesi” olarak tanımlanır.
Terim
spiritüalistlerce genellikle şu iki fenomeni belirtmek üzere
kullanılır:
Medyumdan çıkan ektoplazmanın duyularla algılanabilir
duruma gelmesinden (materyalizasyonundan) sonra, tekrar algılanamaz
duruma gelmesi.
Kimi fiziksel medyumluk deneylerinde rastlanan,
medyumun vücudunun tümünün veya bir bölümünün geçici olarak maddi
özelliklerini kaybetmesi, ortadan kaybolması.
Ortadan kaybolan şeyin
herhangi bir eşya olması durumunda fenomen aspor ( asport) adını alır.
Kaybolan eşyaların kimi zaman başka yerlerde ortaya çıktıkları ileri
sürülür.
Işınlanma
(Teleportasyon)
Olaylar
ve Gözlemler
Astral projeksiyonda beden terk edilerek
birkaç saniye içinde uzak yerlere yolculuk yapılır. Işınlamada ise fizik
beden terk edilmez, kişi bedeniyle birlikte uzaktaki bir yere
aktarılır, aktarma anında bir anlık şuur kaybı yaşanır.
Bermuda
Şeytan Üçgeninde 1800 yılından bu yana irili ufaklı 110 deniz taşıtından
20’si terk edilmiş halde bulundu, 90’ı ise hiçbir iz bırakmadan
kayboldu. Toplam 140 olayda 2014 kişi arkalarında hiçbir belirti
bırakmadan yok oldu. Bermuda Üçgenindeki en büyük üç kaybolma olayı
şöyledir: 1814’de 140 kişiyle Karaibler’de kaybolan Wasp (ABD) adlı
gemi. 1880’de 290 kişiyle kaybolan Atlanta (İngiltere) okul gemisi.
1918’de 309 kişiyle kaybolan Cyclops (ABD) adlı kömür gemisi.
1943
yılında Amerika’nın Philadelphia askeri limanında genç bir bilim adamı
olan Dr. Morris K. Jessup bilimsel bir deney yaptı. Konu, Einstein’ın
Birleşik Alanlar Kuramına dayanarak oluşturulacak elektromanyetik alanda
eşyanın uzay içinde yer değiştirmesiydi. Deneyin amacı, bir nesneyi
demateryalize edip istenilen bir başka yerde ortaya çıkarmaktı, yani
ışınlama olayını gerçekleştirmekti.
Deney açık denizde ve Amerikan
sahil koruma gemisi D-173 üzerinde uygulandı. Deney başlar başlamaz önce
sisli yeşil bir ışık çevreyi sardı, gemi bu yeşil sise büründü ve yavaş
yavaş içindekilerle birlikte gözden kaybolmaya başladı. Hemen ardından
640 km. ötedeki Norfolk Limanında (Virginia), askeri gözlemcilerin
gözleri önünde aniden ortaya çıktı ve tekrar kayboldu.
Geminin
görünme ve kaybolma süreleri, deneye son verme yöntemi bilinmediğinden
biraz uzadı ve sonunda deney güçlükle durduruldu. Gemide bulunan askeri
personelin büyük çoğunluğu kayboldu, bir kısmı da sonradan öldü. Kalan
tayfaların psişik yeteneklerinin güçlendiği, çoğunun deneyde
kazandıkları görünmeme yeteneğini korudukları gözlemlendi. Tayfaların
çoğu ara sıra kaybolup sonra yeniden görünmeye başladılar. Evlerinde
otururken, sokakta yürürken, lokantalarda ve değişik yerlerde
çevredekilerin şaşkın bakışları arasında kayboluyor, sonra aniden ortaya
çıkıyorlardı.
Işınlanma olayları bazen kalabalık askeri
birlikleri de kapsamaktadır. 1593’de, Filipinlerdeki sarayın önünde
nöbet tutan bir asker Meksika’daki bir sarayın önüne ışınlandı. 1800’de
İspanya’ya yürüyen Fransız birliği, Pireneler’de hiçbir iz bırakmadan
ortadan kayboldu. 1915 yılında bir İngiliz alayı bulutun içine girerek
tanıkların gözleri önünde kayboldu. 1939’da 2988 kişilik bir askeri
birlik sırra kadem bastı. 1940’da bir binada çalışma yapan Nazi
subayları bir sürü nöbetçinin bulunduğu binanın içinde aniden yok
oldular. 1963’de Japonya’da bir buluta giren araba içindekilerle
birlikte ortadan kayboldu. 1977’de ise Şilili bir asker ufoya
ışınlanmış, sonra tekrar ortaya çıkmıştı.
Hintli Bilge Ramana
Maharshi, Dr. Paul Brunton ve birkaç müridiyle oturmaktadır. Bir ara
Maharshi’nin gözleri kapanır ve transa girer. Sonra müritlerden biri
yukarı doğru uzar gibi olur ve ortadan kaybolur, diğerleri de onu
izlerler. Sonunda Maharshi ve Brunton kalırlar. Her ikisi de kayıplara
karışmak üzereyken Brunton çırpınmaya, derin derin nefes almaya başlar
ve eski haline döner, diğerleri kaybolmuş ama Brunton direnmiştir!
Hintli
Bilge Sri Yukteswar Kalküta’daydı. Serampore’de bulunan müridi
Paramahansa Yogananda’ya göründü, parlak bir ışığın içinde aniden
materyalize olmuştu. Yogananda üstadının ayakkabı ve elbisesine dokundu,
hepsi gerçekti, hatta üstat elini müridinin başının üstüne koyarak dua
bile etmişti. Daha sonra Yukteswar tıpkı dürülen bir tomar gibi önce
ayakları, sonra gövdesi, en sonunda başı olmak üzere yok oluverdi!
Demateryalizasyon esnasında tuhaf bir gümbürtü duyulmuştu, bu
demateryalize olan bedensel atomların sesiydi! Yogananda son ana kadar
üstadın saçına dokunan elinin temasını hissetmişti.
Şüpheci
arkadaşlarını ikna etmek isteyen Hintli bilge Lahiri Mahasaya,
meditasyon yaparak ölmüş olan üstadı Mahavatar Babaji’yi çağırdı. Parlak
bir ışığın içinde aniden Babaji belirdi, şüpheciler yerlere kapandılar.
Babaji onlara bedenine dokunabileceklerini söyledi, hatta birlikte
helva bile yediler. Sonra ani bir parlama oldu ve Babaji kayboldu.
Üstadın bedenini bir arada tutan eterik atomlar, Babaji’nin irade gücünü
gevşetmesiyle birlikte ayrışmışlardı.
Ram Gopal üstadının
dediği yere gittiğinde devasa bir taş yerden havalandı ve yer altı
mağarasından Babaji’nin kız kardeşi Mataji yükseldi. Ram’a biraz sonra
orada bir buluşmanın gerçekleşeceğini söyledi. Sonra Ganj üzerinde
bulutumsu bir ışık belirdi, Mataji’nin yanına kadar gelerek bedenlendi.
Bu üstat Lahiri Mahasaya idi. Daha sonra bir alev topu yaklaştı, o da
bedenlendi. Gelen, ölümsüz üstat Mahavatar Babaji’ydi. Diğerleri
saygıyla önünde diz çöktüler, biraz konuştuktan sonra her biri geldiği
gibi yok olup gitti.
Howard Menger, atölyesinde tabela boyarken
dikkati 30 km ötedeki uzaylılarla buluştuğu yere kaydı ve birden kendini
orada buldu. Atölyesinde yarım kalan işi hatırladığında, bu sefer
atölyeye ışınlandı. Bunlar olurken aradan 15 dakika kadar bir süre
geçmiş ve çalıştığı boya fırçası kurumuştu. Howard Menger bu olaydan
sonra uzaylı dostlarının söylediklerini hatırladı. Onlar, insanoğlunun
ışık enerjisini imajlara dönüştürmeyi (televizyon) başardığı halde, bu
bilgiyi kendi bedenleri üzerinde neden uygulayamadıklarını merak
ediyorlardı.